tag:blogger.com,1999:blog-60265389216448135452024-03-21T09:02:35.190+03:00BilgiTürkiyenin Bilgi Blogu,
Blogger DestekUnknownnoreply@blogger.comBlogger1172125tag:blogger.com,1999:blog-6026538921644813545.post-1247674267483583412017-11-07T14:33:00.000+03:002017-11-07T14:33:38.526+03:00Kardeşler arasında ideal yaş farkı ne olmalı?<b>Kardeşler arasında ideal yaş farkı ne olmalı?</b><br />
Dün çocuğunuzu yeni gelecek olan kardeşe nasıl hazırlayacağınızdan bahsetmiştik. Peki iki kardeşin ideal yaş farkı kaç olmalıı <br />
<br />
Tekrar çocuk yapmayı planlıyorsanız, zamanlama çok önemlidir. Bilhassa çocuklar arasında bulunan yaş farkını ayarlamak açısından. <br />
<br />
Bazı anneler, iki çocuğu art arda, 9 aydan birazcık daha fazla yaş aralığıyla doğurmayı tercih ediyorlar . Böylelikle hem çocuklar beraber büyüyor, hem de çocuk büyütmeye ayrılan zaman asgariye indirgenmiş olmaktadır. Lakin Dünya Sağlık Örgütü'nün tavsiyesi, ilk doğum sonrası en azından bir sene çocuk yapmamak ve bedene toparlanması için zaman tanımak. <br />
<br />
Çocukları içerisinde birazcık daha fazla yaş farkı olmasını isteyen birçoğu annenin tercihi ise, ikinci doğumu, ilk çocuk 2 ila 4 yaşındayken gerçekleştirmek. Bu arada ilk çocuk da kreş veya anaokuluna gitmeye başladığından, anne, yeni gelecek bebeğe daha çok zaman ayırabileceğini düşünüyor. <br />
<br />
Yaş farkı n'olursa olsun, artıları ve eksileri bulunmakta. Az zaman aralığıyla doğan çocuklar, doğal olarak birbirini anımsatan bir çocukluk süreci geçiriyorlar. Zira aynı anda yetiştirilip, aynı dönemleri geçiriyorlar. Bunun olabilecek neticesi, çocukların yetişkin oldukları zaman birbirlerine yakın olmaları. Muhtemelen arkadaşları da aynı olacağından, anne ve babalarına fazlaca engel teşkil etmeden beraber büyümeleri olası. <br />
<br />
Bu durumun en büyük eksilerinden biri, anne babanın üzerine daha fazla mali yükümlülük binmesi. Çocukların ikisi de aynı zamanlarda okula gidecekleri için, bütün okul masrafları ve bunun dışında kalan başka harcamalar ikiye katlanmış olacak. <br />
<br />
Yaş farkının daha fazla olmasının da artıları var tabii. Örneğin ikinci çocuğunuz doğduğunda, ilk çocuğunuz okula başlamışsa, bebeğe daha fazla zaman ayırabilirsiniz . Böylelikle ilk çocuğunuzla aranızda kurulan bağ, ikinciyle de tekrarlanır. Bunun yanı sıra, daha büyük olan ilk çocuğunuz, küçüğü büyütürken size yardımcı olabilir. Yaşları daha küçükken, bir şeyler getirerek götürmek gibi ufak işlerle başlayan bu yardımlar, çocuklar büyüdükçe artabilir. <br />
<br />
Yaş farkından büyük çocuğunuz da faydalanabilir. Zira ona özenen küçüğün gözünde bir çeşit kahraman mertebesine oturacak olan odur. Bu da büyük çocuğunuzun egosunu olumlu yönde etkileyebilir. <br />
<br />
<b>Oda paylaşımı nasıl olmalı?</b> <br />
Eğer evinizde kafi yeriniz varsa, çocukların kendilerine ait ayrı odalarda kalmaları onlar için iyi olacaktır. Bu onlara kendi mekanlarına sahip oluş şansı vermektedir. Lakin birçoğu zaman kardeşler aynı odayı paylaşırlar. Bu durumu size özel bir durum olarak düşünüp en iyi paylaşımı sağlamaya çabalayın. <br />
<br />
<i>İlgili aramalar: kardeşler arasında ideal yaş farkı ne olmalı, çocuklar arasında kaç yaş fark olması iyidir</i>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6026538921644813545.post-32883404720302882112017-11-07T14:13:00.000+03:002017-11-07T14:13:21.147+03:00Gebelikte Beslenmenin Önemi<b>Gebelikte Beslenmenin Önemi</b><br />
<br />
Mutlu ve sağlıklı bir bebek dünyaya getirmenin gerekliliklerinden birisi beslenmeye gösterilecek özenle bağlantılı. Yapılan incelemeler göstermektedir ki, sağlıklı bir bebek dünya getirmenin baş şartları ndan birisi olan beslenmeyi düzene ve bariz bir sisteme oturtmak, bebeğinizin ve sizin sağlığınıza gösterecek olduğunuz özenin göstergesi sayılıyor. <br />
<br />
<b>Hamilelikten önce hamilelikten sonra</b><br />
<br />
Yaşantınız artık hamilelikten önce ve hamilelikten sonra diye ikiye bölünmüş durumda mıı <br />
<br />
Bebeğinizin sağlıklı doğması için her şey sizin yaşam tarzınıza ve onun için yaptığınız küçük ama mühim yaşam değişikliklerine bağlı. Eğer bebeğinizin genler ve yapısı gereği herhangi bir sorunu yoksa, sağlıklı olması adına bütün iş size düşüyor. Onun daha sağlıklı, daha güçlü ve sağlam olması artık sizin elinizde. Bu da bilhassa beslenmenize dikkat etmenizle olanaklı... Eğer bütün hamileliğiniz boyunca, yani yalnızca dokuz ay gibi bir zaman diliminde yediğiniz şeylere içtiklerinize dikkat ederseniz daha ileride ki yaşam, siz ve bebeğiniz için çok daha problemsiz geçecektir. Önce şu hamilelik evresini atlatın... Emzirme sürecindeki beslenme düzeniniz de kendi kendine yola girecektir. Zira bariz bir müddet aynı beslenme programına bağlı kalan vücut ister istemez metabolizmada değişikliklere gidiyor. Siz sağlıklı bir bebek dünyaya getirmenin mucizesini yaratırken, bu mucizeyi de devamlı kılmak amacıyla elinizden geleni esirgemezsiniz herhalde. <br />
<br />
Beslenme bozukluğu demek sorunlu bebek demektir. Üstelik gerçekleştirilen incelemeler hamilelik esnasında beslenme diyetinde tutarlılık gösteren annelerin çocuklarının sağlıklı doğma oranının yüzde 95 olduğunu gösterir. Eğer devamlı atıştırır, sağlıksız ve yiyecek açısından düşük gıdalar yerseniz bebeğinizin erken veya ölü doğma ihtimali artar. Ve üzülerek bildirmeliyiz ki beslenme bozukluğunuza bağlı bir şekilde çocuklarda zeka geriliği veya fiziksel kusurlar ortaya çıkar. <br />
<br />
Ayrıca dengeli beslenip geçirecek olduğunuz hamilelikte bebeğiniz kadar siz de rahat edeceksiniz. Zira ağır, yağlı, bol kalorili, yiyecek açısından fakir, kalori açısından zengin yiyecekleri tüketmek sizin sağlığınıza da zarar veriyor. Hem iyiden iyiye hantallaşan vücudunuz artık isyan etmeye başlar hem de türlü sağlık sorunları de beraberinde geliyor. Fakat unutmamanız lazım olan bir şey bulunmakta. Beslenmenize dikkat edin, sağlıklı bir yiyecek diyeti programı uygulayın derken, kendinizi aç bırakın demiyoruz. Zira böyle bir durum sizin kadar bebeğinizi de etkilemektedir. Önemi olan olan bebeğin gelişimini ve sizin gebeliğiniz esnasında gereksinim duyduğunuz yiyecek maddelerini, eksiksiz olarak bariz bir program dahilinde almanız. Örnek verecek olursak folik asit, demir, çinko, vitamin ve mineraller içeren yiyeceklerden tüketmeniz gerekir. Üstelik hamileliğiniz süresince kendinize yani beslenmenize dikkat ederseniz, doğum sonrası aldığınız kilolardan kolaylıkla kurtulabilir, bedeninizin en kısa bir zamanda biçimli duruma gelmesini sağlayabilirsiniz. <br />
<br />
<b>İki kere düşünün</b><br />
<br />
Unutmayın mühim olan, dokuz ay süresince kendinizden daha fazla bebeğinizi düşünmeniz. Yiyecek olduğunuz her yemek öncesi iki kere düşünün, "karnımdaki minicik bebek bu yediklerimden nasıl etkilenir" diye. Acılı, bol yağlı, veya bol şekerli besinler tüketen normal bir insanın bile sindirim için ne kadar büyük bir mücadele verdiğini gözönüne almanız gerekir. Kaldı ki işin içinde hayatta kalması size bağlı olan minicik bir beden savunmasız olarak ne verirseniz onu kabul etmek zorunda kalıyor. O nedenden dolayı her zaman artık tek başınıza olmadığınızı ve ekstra bir canlının da sizinle beraber her şeyden etkilendiğini düşünün. (Konumuz gereği yalnızca "hamilelikte beslenme" üstünde duruyoruz ama siz yine de sigara içerken, alkol alırken, hatta kahveyi fazla kaçırdığınız da bile iki kere düşünün. 'Bebeğim içerde ne durumda diye'. Hatta sigara içilen ortamlardan bile uzak durunuz. Unutmayın yalnızca 9 ay) <br />
<br />
<i>İlgili aramalar: gebelikte beslenmenin önemi, hamilelikte beslenme</i>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6026538921644813545.post-40976078849612879242017-11-07T14:12:00.001+03:002017-11-07T14:12:40.690+03:00İkiz Bebeklerde Doğum<b>İkiz Bebeklerde Doğum</b><br />
<br />
Doğumun fizyolojik, yani normal olan hali vajinal yol ile yapılan doğumdur. Kadın vücudu nasıl gebelik boyunca bebeğin büyüme ve gelişmesine uyum sağlayabiliyor ise, miyadına gelmiş bebeğin vajinal yoldan doğumunu da gerçekleştirebilir. <br />
<br />
Fizyolojik (normal) bir hadise olan vajinal doğumun rahat bir şekilde gerçekleşebilişi için anne adayına hamileliğin başından ititbaren gebelik, kadın bedeninde gebelik esnasında meydana gelen farklılıklar ve normal vajinal doğumla ilgili detaylı bilgiler verilmeli, nasıl davranması gerektiği anlatılmalıdır. <br />
<br />
Gebeliğin ilk ayından başlayıp gebe kadında fiziksel ve psikolojik birçok farklılık olmaktadır. Gebeliğe ruhen ve bedenen hazırlıklı olan ve planlı bir gebeliğe sahip olan kadınlarda bu değişiklikleri tolere edebilme kapasitesi çok daha fazladır. Vücudunda yeni bir canlı büyüten bir kadının kendi vücudu ve bebeği ile alakalı endişeler duyması çok olağandır. Bu kaygı son aylara doğru doğum korkusu şeklini almaya başlayabilir. Çevresinde normal doğum yapmış kadınların abartılı anlatımları da kadın için bilinmez olan "doğum" olayından korkulmasına neden olur. Bunları engellemek amacı ile hamile kadın, gebeliğinin başlangıcından başlayıp psikolojik olarak vajinal doğuma hazırlanmalı, vajinal doğumun normal fiziksel bir hadise olduğu anlatılmalıdır. İlerleyen aylarda anne adaylarına solunum egzersizleri yaptırılmalı ve doğum hadiseyi görsel eğitim araçları ile detaylı bir şekilde öğretilmelidir. Bütün bu eğitimler nihayetinde anne adayı doğumda nasıl davranması gerektiğini, doğumun kendisi ve bebeği için tehlikeli bir hadise olmadığını, riskli herhangi bir durumda uzman hekimlerin anında müdahale edip sorunu ortadan kaldırdıklarını öğrenir. <br />
<br />
Hamileliği süresince normal ölçülerde kilo alan, herhangi bir sağlık sorunu olmayan ( tansiyon yüksekliği, şeker hastalığı vb.) ve bebekleri normal ölçülerde ve konumda olan ikiz gebeliğe sahip kadınlar normal vajinal doğum yapabilir. Buradaki temel kriterler bebekler arasında aşırı kilo farklılığı olmaması, bebeklerin anne doğum yoluna giriş şekillerinin ve pozisyonlarının herhangi bir doğum travmasına yol açmayacak şekilde oluşudur. Her iki bebeğin de başı önde geldiği ikiz hamileliklerde sorun olmadan bir vajinal doğum olanaklıdır.Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6026538921644813545.post-73669981400423763072017-10-20T16:41:00.001+03:002017-10-20T16:41:25.612+03:00Düşük Neden Olur?<b>Gebelikte Düşük</b><br />
<br />
Döllenen yumurtacık, gebeliğin ilk üç ayında dölyatağı = rahime yerleşir ve düzenli şekilde büyümeye başlamaktadır. Bu dönem dölütün yaşaması yönünden çok önemlidir; çünkü gebeliklerin olağandışı biçimlerde sonuçlanmasına neden olan hadiseler bu aylarda gerçekleşmektedir. Bebeğin yaşamını sürdürmeye hazır olmasın dan evvel gebeliğin son bulması olayına "düşük yapmak" denilir. <br />
<br />
<b>"Tehlike" İşareti</b><br />
"Metroraji", yani dış cinsel organlar yolu ile dölyatağı kanaması düşük tehlikesinin belli başlı belirtisidir. İlk üç ay içinde ( yani 10.* 12. haftalara kadar) bu kanamalar, daha sonrasındaki 6 ayın kanamalarına oranla çok daha sık görülmektedir. <br />
<br />
Bu kanamalar, birçoğu kez bel ve kasık sancılarıyla beraber olur ve adet zamanında görülmekte olan ağrıları andırır; fakat onlardan daha şiddetlidir. Sancılara, yuvalanmış yumurtayı dışarı atmaya çalışmakta olan dölyatağı kasılışları yol açar. Bununla beraber kanama birçok sebeplerden ileri gelebilir: Gebelik esnasında dölyatağından kaynaklı olan kanamaların tümü bir düşük işareti olmaz. Bazı zamanlar "yalancı adet' olarak isimlendirilen ve aybaşı kanamalarına çok benzeyen kanamalar görebilirsiniz. Bunlar sonrasındaki aylarda da iki veya en çok üç kez yinelenebilir. Kanama süresi genel olarak bir gündür. Bu huzursuzluk belli bir tedaviyi gerektirmiyor. Dinlenmeniz ve bu günlerde cinsel münasebete ara vermeniz yeter. <br />
<br />
Yalancı adet görmenin neden olduğu en büyük güçlük, gerçek adetin bittiği günü saptamaktır. Jinekolojik bir muayene, genel olarak kuşkularınızı gidermek için destek olmaktadır. Bu arada ultrasonografi ile elde edilecek bulgularla, gebeliğin başlangıcı tam anlamıyla saptanabilir. <br />
<br />
<b>Düşük Belirtileri Neler?</b><br />
<br />
Cinsel organlarınızdan kan geldiğini görecek ve kasıklarınızda aralıklı olarak sancılar hissedecek olursanız, hemen dinlenmeli ve çağıracak olduğunuz doktorunuzun önerilerine göre hareket etmeniz gerekir. Kanama az ve kanın rengi koyu kızıl ise, büyük bir ihtimalle gebelik normal evrimini sürdürecek manasına gelmektedir. Yeter ki birkaç gün yataktan kıpırdamamayı göze alın. Kanama bol, rengi de parlak kırmızıysa, o zaman detaylı bir jinekolojik muayeneden geçmeniz ve tıbbi tedavileri uygulamalısınız. Kanla karışık olarak gelen doku parçalarını saklayıp, doktora göstermeniz gerekir, hekim bunların dölyatağı mukoza dokusundan mı, dölütten mi kaynaklandığını saptar. <br />
<br />
<b>Düşük </b> <br />
<br />
Düşük tehlikesi olan durumların yaklaşık % 30 kadarı, düşükle sonuçlanır; düşük esnasında kanama iri doku parçaları ihtiva eder. Dölyatağı boynu, kasılmalarla, bir veya iki parmak geçecek kadar genişlemektedir. Ağrılar gittikçe daha şiddetlenir. Böyle bir durumla karşılaşıldığı zaman hemen en yakındaki doğum kliniğine başvurarak, gebeliğin sürdükten sonrasürmediğini kontrol ettirmek gerekir. Düşük, dördüncü aya doğru meydana gelecek olursa, o zaman dölütü saran zar parçalanarak, amniyon sıvısı dışarı boşalır. <br />
<br />
<b>Gizli Düşük Nedir?</b><br />
Gizli düşük, farkına varmadan gebeliğin sona ermesi olayına denir; çünkü ne kanama görülür, ne de sancı olmaktadır. Fakat gebeliğin daha evvelki belirtileri gitgide azalıp ortadan kalkar; göğüsler yeniden yumuşar, dölyatağı artık büyümez, birtakım hallerde ise içinde dölütün bulunmuş olduğu sıvı geri emildiği için tam tersi küçülebilir. Ancak, gebeliğin kesintiye uğradığından emin olmak amacıyla jinekolojik muayeneden geçmek ve bazı tetkikler yaptırmak gerekir. <br />
<br />
<b>Muayene ve Tahliller</b> <br />
Dölyolunu inceleyen hekiminiz, gebeliğin devam etme olanağının bulunup bulunmadığını veya bebeğin düşüp düşmediğini anlar; tanının kesin olması için testler yaptırmak gerekir. <br />
<br />
* Gebelik Testi = idrardaki koriyonik gonadotropin (HCG) düzeyinin belirlenmesi; test sonucu olumlu çıkıyor, hormon düzeyi birkaç gün üst üste yinelenen testlerde değişmiyor veya yükseliyorsa, gebelik normal gelişimini sürdürüyor manasına gelmektedir. Ama, eğer hormon düzeyinde alçalma varsa, büyük bir olasılıkla, gebelik kesintiye uğramış manasına gelmektedir. <br />
<br />
* Ultrasonografi incelemesi ; Bu incelemeyle dölyatağında neler olup bittiğini anlamak ve içinde dölütün bulunmuş olduğu amniyon kesesini görmek olanaklıdır. Daha 7. haftadan başlayıp dölütün kalp atışları duyulur . Böylelikle dölütün yaşayıp yaşamadığı anlaşılır. Dölüt canlıysa, kesin yatak istirahatı uygulamak gerekir. Ultrasonografi ile, kanamaya yol açabilecek öbür sebepler de tanınabilir. <br />
<br />
<b>Düşük Durumunda Ne Yapılmalıdır?</b><br />
Düşük tehlikesine karşı en iyi çare, çalışmayı bırakmak, cinsel ilişkide bulunmamak ve yataktan kalkmamaktır. İlaç kullanılmaması tartışılan bir noktadır. Bilhassa ilk çocuğuna gebe bulunanlar için ilaçlarla girişimde bulunmayıp, işin oluruna bırakılışı eğilimi bulunur. Daha çok iki çeşit ilaca başvurulur: Betamimetiklerle, progesteron içerenler. Bunlar kasların gevşemesini sağlarlar. Östrojenlerle progesteron karışımı ilaçlar önerilmez, çünkü östrojenler dölütün cinsel organlarının gelişimini etkiler ve bazı olağandışılıklara neden olmaktadır. <br />
<br />
Düşüğe mani olunamamışsa, dölyatağı boşluğunu derhal kazıyarak, kanamayı kesmek ve kalıntıları temizlemek gerekir. Dölyatağı mukoza dokusuna yapışmış kalan parçalar şiddetli kanamalara ve iltihaplara yol açarlar. <br />
<br />
<b>Düşük sebepleri </b><br />
Düşükten sonra kadında, kendisini suçlama duygusu ve psikolojik çöküntü halinin görülüşü olağandır. Böyle bir çöküntüden kurtulmak, her zaman basit olmayabilir. Kürtaja sebep olan klinik sebepler, pek çok olup, bunlar dölütten olduğu halde anneden de kaynaklanabilir. <br />
<br />
<b>Dölütten Kaynaklanan Nedenler Nelerdir?</b><br />
Düşükler üstünde yapılmakta olan incelemelere göre, en çok karşılaşılan sebepler, dölütteki gen deformiteleri (bozuklukları) olup yaklaşık % 50'yi bulmaktadır. Böyle durumlarda, dölüt daha fazla gelişim olanağını bulamadığı için, düşük olmaktadır. Daha az oranda da ilaç kullanımı, radyasyon, annenin farkına varmaksızın kalmış olduğu zehirleyici maddeler de dölüte zarar veren etkenler arasında olur. Döllenmiş yumurtanın dölyatağında olağandışı bir konumda olması da seyrek de olsa, düşüğe neden olmaktadır. <br />
<br />
<b>Anneden Kaynaklanan Nedenler</b><br />
Bu sebepleri iki büyük grupta toplayabiliriz: Genel sebepler; lokal sebepler. Genel sebeplerin en önemlileri ; şeker haştalığı, yüksek tansiyon, kalp hastalıkları ve salgın hastalıklardır. <br />
<br />
Düşüklerde psikolojik gerginlikler, fiziksel sebepler kadar tesirli olabilir. Dölyatağı veya dölyatağı boynuna ait bozukoluşumlar da düşüğe sebep olabilirler. Dölyatağı boynu yetersizliğinde, dölyatağı boynu zamanın dan evvel açılır ve gebelik ürünü dışarıya atılmaktadır. Düşük, genel olarak 17* 20. haftalarda olmaktadır. Bu durumda boyun, kalın bir çember içerisine alınarak sıkıştırılır ve güçlendirilir ( serklaj ). <br />
<br />
Sık görülmekte olan bir başka neden de "gelişmemiş dölyatağı" denilen durumdur. Çok küçük olan dölyatağı, döllenmiş yumurtanın büyümesiyle orantılı olarak genişleyemez. İlk gebelik düşükle sonuçlanır; fakat ondan sonrasındaki gebelikler normal seyreder. Dölyatağı kusurları fibromlar ve dölyatağının tersine dönmüş olması da üst üste düşük yapmanın en çok karşılaşılan sebepleridir. <br />
<br />
<i>İlgili aramalar: düşük neden olur, hamilelikte düşüğün nedenleri, gebelikte düşük niçin olur, düşüğün belirtisi nedir, gizli düşük nedir</i>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6026538921644813545.post-53112953231549217912017-09-06T13:59:00.000+03:002017-09-06T13:59:45.429+03:00Ultrason Nedir?<b>Ultrason Nedir?</b> <br />
<br />
Ultrason ses dalgalarından yararlanarak görüntüleme gerçekleştirilen bir metottur. Ultrasonda radyasyon yer almaz. Radyasyon olmadığı için gebelerin ve bebeklerin muayenesinde genellikle ultrason kullanılır. Bu aygıttan gönderilen ses dalgaları, hasta vücudundan yansıdıktan sonra gene aynı aygıt tarafından görülür. Bu yansımalar organlara göre başkalaşma gösterebilir. Bundan dolayı farklı yansımaların olduğu biçimdeki yapılar, farklı görüntüler gösterirler. Bir çok hastalığın ilk teşhisinde kullanılan önemli bir cihazdır. Son zamanlar da hamilelerin muayenesinde çok sık kullanılmaktadır. Ultrasonun çekilebilir bir çok çeşidi vardır. Olağan yapılar içindeki bir ur ya da kist, ses destelerini farklı yansıttığı için farklı yapıda gözlenir ve tanı konulur. Cihazda görüntü oluşturulması sırasında prob adı verilen cihazın parçası hasta vücudunda gezdirilirken, altında kalan bölümün kesit görüntüleri, hareketli organlar gibi görüntüler ekranda oluşur. Bu sırada radyolog doktoru tanısını belirler. Elde edilen görüntülerin tanıda çok fazla bir katkısı yoktur. USG işlemi, ihtisasları süresince yaklaşık 1 yıl eğitimini alan radyologlarca uygulanır. <br />
<br />
<i>İlgili aramalar: ultrason nedir, usg nedir</i>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6026538921644813545.post-2858554371795833502017-09-06T13:50:00.001+03:002017-09-06T13:50:10.843+03:00Sinüzit Belirtileri<b>SİNÜZİTİN BELİRTİLERİ NELERDİR?</b> <br />
<br />
Sinüzit burun ve yüzdeki kemiklerin etrafına sarmalayan içi hava ile dolu olan boşluklardır. Yüzün alt ve üst yarısında bulunan dört çeşit sinüs vardır. Sinüs burun içi mukozasının iltihabıdır. Bu hastalık, sinüslerin burun içi ile bağlantısını sağlayan sinüs ağızlarının tıkanması sonucu, sinüslerin havalanmasını bozarak, bakteri ve virüslerin yer edinip üremesi sonucunda oluşur. Bu bakteriler iltihap yapar. Burundaki bu iltihaplanmaya <b>sinüs</b> adı verilir. Sinüslerin işlevleri halen çözümlenememiştir. Fakat sesin rezonansının sağlanması, solunum havasının nemlendirilmesi ve ısıtması ile zararlı partiküllerin tutulması gibi görevleri vardır. sinüsün başka bir işlevi de baş ağrısını azaltmasıdır. <b>Sinüzitin belirtileri</b> vardır. sinüzit yüzde ağrı yapar, burun tıkanıklığı, burundan cerahatli akıntı ve geniz akıntısı en belirgin özelliğidir. Ayrıca koku almada azalma, gece öksürükleri, mide yanması, ağız kokusu ve halsizliğe sebep olur. Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6026538921644813545.post-83998079420282602372017-09-06T13:49:00.001+03:002017-09-06T13:49:28.572+03:00Ultrason hangi hastalıklarda çekilir?<b>Ultrason hangi hastalıklarda çekilir?</b> <br />
<br />
Ultrason günümüzde kullanılan radyasyon içermeyen bir işlemdir. Genelde hastalıkların görülmesine yardımcı olur. Ultrason en çok karaciğer, safra kesesi, pankreas, dalak, böbrekler, mesane, yumurtalıklar ve rahim gibi karın içi organların görüntülenmesi için uygulanır ve ultrason doktor değerlendirir tanısını katar. Ultrason çekimine en çok gelen hastalar karın ağrısı şikayeti çeken hastalardır. Karaciğer ve dalak gibi karın içi organların büyümesi, safra kesesi ve böbrek taşları, apandisit, yumurtalık kistleri ve karın içindeki tümörler ultrason ile teşhis edilebilen hastalıklardan bir kısmıdır. Ultrason çekiminde şikayete göre aç veya yok çekilenler vardır. Karın içindeki organların ultrasonu için hastanın aç karnına olması gerekir. Bunun yanında mesane, yumurtalıklar ve rahimin incelenmesi için hasta idrarına sıkışık olmalıdır. Ultrason çekimi için gereken bu kadardır. Çekilme sırasında Hasta sırt üstü yatar. Cilt üzerine jel sürülür. "Prob" adı verilen cihaz ile karın içindeki organlar cilt üzerinden ayrıntılı olarak bakılır. Bugüne kadar gebelikte ve diğer hastalıklarda yan etkisi olmamıştır. Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6026538921644813545.post-45188847335872533512017-09-06T13:49:00.000+03:002017-09-06T13:49:15.379+03:00Romatizma niçin olur?<b>Romatizma niçin olur?</b> <br />
<br />
Romatizmanın sebepleri halen tam anlamda bilinmemektedir. Fakat mikropların oluşturduğu romatizmalar, GUT hastalığı ve akut eklem romatizmasının sebepleri bilinmektedir. Bunların meydana gelmesine neden olarak genetik(aileden gelen/kalıtsal) etkenler , yaş, cinsiyet, bazı ilaçlar, kaza sonucu oluşan zedelenmeler, iklim gibi etkenlerdir. Her romatizma tipinin görülme yaşı değişir ve bununla birlikte kadınlarda görülme sıklığı daha da çoktur. Belkemiği romatizması, gut gibi romatizmal hastalıklar ise genetik olabilir. Ayrıca rutubetli ve soğuk yerlerde görülme olasılığı daha fazladır. Psikolojik nedenler, travmalar da ortaya bu hastalık da görev alır.Her ne olursa olsun bu romatizma hastalıkları kasları, iç organları, eklemleri özellikle hareketimizi sağlayan bölümleri kapsamaktadır. Hastada ilk olarak ağrı, şişlik, hareket sınırlanması, sakatlık, şekil bozukluğu, kalp sorunları, gözde belirtiler oluşur. Sinir sisteminde görülen değişiklikler gibi belirtiler vardır. Ayrıca romatizma, deride ve iç organlarda ortaya çıkabilir. Derimizi ve iç organlarımızı saran romatizmada ise döküntü, kızarıklık, iştah azalması, gözde kaşınma, kızarıklık, saç dökülmesi, güneşe karşı hassasiyet, karın ağrısı, bel, sırt, topuk ağrısı şikayetleri olur.. Hastanın en fazla şikayeti ağrıdır. Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6026538921644813545.post-22037281373601421872017-09-06T13:48:00.000+03:002017-09-06T13:48:52.630+03:00Açlık Duygusu Nasıl Bastırılır?<b>Açlık Duygusu Nasıl Bastırılır?</b><br />
<br />
Forma girmek ve kilo vermek yalnızca yaz yaklaştığı zaman yapılmakta olan hazırlıklar gibi düşünülüyor olsa bile, esasında kilo vermek için en basit ve keyifli zaman kış ayları. Hem acele etmeden ve yeteri kadar zamana sahipken kilo verebilir, hem de sporla, bedeninizi rahatça şekle sokabilirsiniz. <br />
<br />
Çevremizde sürekli hızlı ve şok diyetler yardımıyla verilen kiloların kolaylıkla geri alındığını dinliyoruz. Hızlı ve şok diyetler, genel olarak yalnızca 1 ila 2 gün sürer, ve bariz bir kiloyu verdikten sonra, bedenin kilo vermesinin durması neticesinde bedeni birazcık şaşırtmak amacıyla yapılmakta olan ara geçiş dönemleri için hazırlanmıştır. Fakat 20 kilo kaybetmek isteyen de 10 kilo kaybetmek isteyen de 1 ila 2 günlük şok diyetlerden medet umunca, metabolizması bozulmuş insanlarla karşılaşmaya başladık. Hızlı kilo vermek sizin için sorunu ortadan kaldırmış gibi görünse de esasında önemli olan devamlılığını sağlamak. Yani verdiğiniz kiloları, kalıcı hale getirip, yemek istediklerinizden vazgeçmeden, yalnızca yiyecek denetimi ve bir kaç değişiklikle hayat tarzınızı yeniden şekillendirmek. Kilo vermek her kadının aklında olan, belki de günlük olarak başlamak amacıyla adım attığımız ama devamını getiremediğimiz bir şey. Kilo vermek, önce gerçekten karar vermekle olmaktadır. Yaşam kalitenizi yükseltmeyi hedeflemeli ve sağlıklı olmanız gerekir. Hiçbir zaman kendinizi bir başkasının bedeni ve zayıflığıyla kıyaslamayın. Herkesin vücut yapısı değişiktir.Eğer basenleriniz geniş ise, zayıfladığınızda basenleriniz birazcık incelecek ama şeklini aynen koruyacaktır. <br />
<br />
Gelelim, kilo vermenin ilk adımlarından bir tanesi olan iştahı kontrol etmemizin 3 yoluna. İştahı kontrol etmek oldukça zor bir iştir aslında. İlk olarak iştahlı olduğunuzu ve neleri yanlış yaptığınızı bulmanız gerekiyor ve bu konu ile ilgili kendinize de dürüst olmanız gerekir. Bir dilim kekten bir şey olmaz yakarım diye düşünüyorsanız bu konuda yanılıyorsunuz. Hem şeker, hem yağ, hem de unu yakabilmeniz için epey uzun bir süre spor yapmanız gerekir. Hem de yalnızca 1 dilim kek için. Eğer aşağıdaki maddeleri uygularsanız, emin olun iştahınız bir nebze de olsa kesilecektir. İlk olarak kilo vermeyi gerçekten isteyeceksiniz ve aşağıdaki maddeleri kendinize devamlı hatırlatacaksınız. <br />
<br />
<b>Sabah Kahvaltınızı Atlamayın!</b><br />
<br />
Sabahları 7:00 ila 9:00 saatleri arasında mutlak suretle kahvaltı yapın. Kahvaltıda, poğaçalar, aşırı yağlı şeyler yerine, klasik türk kahvaltılarını tercih edin. Ve mutlak suretle bu saatlere uymanız gerekir. <br />
<br />
<b>Acıkma ile susuzluğu ayırt edin! Aç değilsiniz, su için!</b><br />
<br />
Evet yanlış okumadınız. Canınız bir şeyler istediğinde, mesela bisküvi, atıştırmalık şeyler, farklı yemekler… Çoğu zaman, yakın saatlerde yemek yediğinizde de canınız bir şeyler atıştırmak isteyebilmektedir. Böyle zamanlarda esasında acıkmıyorsunuz da bedeniniz susuz kaldığı için beyninize giden sinyaller karışıyor. Sabah, öğle, akşam devamlı su içmeniz gerekir. Büyük bardaklarda içemiyorsanız suları, küçük bardaklarda içmeye çalışın. Canınız atıştırmalık bir şeyler istediği her an su için ve en az yarım saat bekleyin. Eğer hala canınız bir şeyler istiyorsa, belki birazcık kuruyemişle geçiştirebilirsiniz. <br />
<br />
Hareketlenin, Yürüyün, Hantal olmayın, Üşenmeyin! <br />
<br />
Hareket etmek, iştahınızı kapatacaktır! Bedeniniz hareketsiz kaldığı zaman daha da ağırlaşır ve o his katiyyen peşinizi bırakmaz. Kendinizi daha halsiz, daha yorgun hissedersiniz. Her gün hareket edip, yürüyüş yapmayı alışkanlık haline getirin. Her gün spor temposunda olmasa bile mutlak suretle yarım saat yürüyüş yapın. İştahınızın azaldığını hissedeceksiniz! <br />
<br />
<i>İlgili aramalar: açlık duygusu nasıl bastırılır, açlık nasıl bastırılır, iştah nasıl kapatılır, iştahı nasıl kapatırız, karnımızın acıkmasını nasıl engelleriz, açlık hissini önleme</i>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6026538921644813545.post-59711966624518511292017-07-27T17:29:00.000+03:002017-07-27T17:29:10.972+03:00Basit Kalori Yakma Yöntemleri<b>Basit Kalori Yakma Yöntemleri</b> <br />
<br />
Diyet yapmadan, sıkıcı kurallar denizinde boğulmadan kilo kaybetmek ister misiniz? Bu soruya cevabınız evetse bu yazıyı mutlak suretle okumanız gerekir. Basit önerilerle diyet yapmadan 500 kalori harcayarak kısa zamanda ne olduğunu bile anlamadan fit bir bedene sahip olmanız olanaklı. Yapmanız gerekli olan tek şey; kendinize yeni bir program oluşturmak ve bu programı uygulamak. <br />
<br />
<b>Kahvaltı alışkanlığınızı değiştirerek 500 kaloriden kurtuluk</b><br />
<br />
Kahvaltıda beyaz ekmek, poğaça, simit tüketmek gibi alışkanlıklarınız var ise hemen bırakın. Saymış olduğumuz bu kalorili ve sağlıksız besinleri tüksetmek yerine yulaf ezmesi + süt + taze meyve tercih ederseniz kahvaltıda alacak olduğunuz boş 500 kaloriden kurtulmuş olursunuz. Üstelik sağlıklı bir tercih de yapmış olursunuz. Yulaf ayrıca sizi uzun süre tok tutacaktır. <br />
<br />
<b>Hareket etmekten kaçınmayın</b><br />
<br />
15 dakikalık tempolu yürüyüşün, tam 100 kalori yaktırdığını biliyor musunuz? Günlük düzenli yürüyüş yapın ve daha fazla hareket etmeyi yaşam felsefeniz haline getirin. Bu şekilde 500 kalori yakmanız çok ama çok kolay. Asansör kullanmayı unutun, birkaç durak önce inip yürümeyi tercih edin. <br />
<br />
<b>Yemekleri yerken iyice çiğneyin</b><br />
<br />
Yiyeceklerinizi daha çok çiğnemek sizin daha çabuk doymanıza ve ötürüyle daha az kalori almanıza yardımcı olacaktı. Yapılan incelemeler yiyeceği 40 defa çiğneyenlerin, 15 defa çiğneyenlerden %12 oranında daha az kalori aldığını kanıtlamıştır. O halde yiyecekleri tüketirken mutlak suretle fazla çiğnemeye özen gösterin. <br />
<br />
<b>İçeceklerinize dikkat edin</b><br />
<br />
Şekerli içecekler, alkol ve kremalı kahvelerin kalori deposu olduğunu unutmayın. Şekerli içecekler yerine evde taze meyve sularınızı kendiniz hazırlarsanız en az 500 kaloriden kaçınmış olursunuz. Elbette meyve suyunuza şeker ilave etmeyerek. <br />
<br />
<b>Tabağınızdakileri illa bitireceğim diye uğraşmayın</b> <br />
<br />
Tabağınıza aldığınız yemeğin hepsini bitirmeye uğraşmayın. Her öğünde tabağınızın mutlak suretle çeyreği kadarını yemeden bırakın . Böylelikle gün içerisinde 500 kaloriden kurtulmuş olursunuz. <br />
<br />
<i>İlgili aramalar: basit kalori yakma yöntemleri, spor yapmadan kalori yakma, diyet yapmadan kalori yakma</i>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6026538921644813545.post-3999385772013926052017-06-13T21:13:00.001+03:002017-06-13T21:13:31.637+03:00Sinüzit Tedavisi Var Mıdır?<b>Sinüzit Tedavisi Var Mıdır?</b> <br />
<br />
Sinüzit tedavisi olan bir hastalıktır. Doktor muayenesinden sonra ilaç tedavisine başlanır. Ana tedavisi antibiyotik ilaçlarıdır. Ayrıca sinüsün burun içine açılan bölümdeki şişkinliği ve tıkanıklığı acıcı ilaçlar kullanılır. Bu ilaçlara dekonjestanlardır. Fakat balgam çok koyu ise yumuşatıcı ilaçlarda ek olarak kullanılır. Buhar solumak veya tuzlu sular da sinüs drenajını rahatlatır. Bununla birlikte doktorun diğer bir önerisi bol bol su içmektir. Özellikle sıcak bitkisel çaylar mesala ıhlamur oldukça faydalıdır ve bol bol içilmelidir. Sinüzit ilaçla iyileşme göstermezse ameliyat söz konusudur. Sinüzit ameliyatındaki amaç kronik sinüzitte kapanmış olan delikte enfeksiyonun temizlenmesidir. Burundaki normal anatomi ve mukozal dokuyu koruyarak, sinüs ağzındaki tıkanıklığı gidermek ile normal sinüs drenajını ve fonksiyonunu sağlamaktır. Endoskopik teknikle ameliyat yapılmaya başlandıktan sonra sinüzitin tekrarlama oranı son derece düşmüştür. Fakat yine de özellikle alerjinin rol oynadığı sinüzitlerde tekrar problem oluşması görülebilir. Sinüzite çok fazla yakalanan kişilerin yazın özellikle havuzda derine dalmaması ve kafasını suya sokmaması gerekir. Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6026538921644813545.post-47342589717752124702017-06-13T21:13:00.000+03:002017-06-13T21:13:20.790+03:00C Vitamini Soğuk Algınlığına İyi Gelir Mi?Dengeli beslenmeyen ve kafi miktarda Vitamin C almayan insanların soğuk algınlığı geçirme riski ve grip gibi hastalıklara yakalanma riski daha fazla olur. <br />
<br />
Diyetisyen Yaşam Koçu Gizem Şeber; vitaminlerin ve minerallerin, bağışıklık sistemimiz üstündeki tesirleri yadsınamaz diyor. Neredeyse her birinin ayrı bir görevi bulunmakta. Vitamin ve mineral yetersizliği durumunda vücut direncinin azaldığı, hastalıklara daha basit yakalanıldığı ve hastalık süresinin daha uzun olabileceği uzun zamandır bilinen gerçekler. C vitamininin bağışıklık sistemi haricinde da bedenimizde mühim görevleri bulunmakta. Fakat bağışıklık sistemi için önemi ayrı. <br />
<br />
Doku tamamiyetini sağlayan kollajenlerin sentezinde görev alması ve vücutta demir mineralinin daha iyi kullanımı görevleri bile bağışıklık sistemini destekleyen olgular. Bundan başka antioksidan olması ve vücutta meydana gelen zararlı maddelerin atılmasına yardımcı olması sebebiyle hem bağışıklık sisteminin güçlenmesini sağlıyor hem de kansere karşı koruma sağladığı düşünülüyor. Vitamin C yetersizliğinde; vücut direnci azalıyor, diş etlerinde kanama oluşabiliyor, damarlarda kanama kolaylaşabiliyor ve birtakım vitamin ve minerallerin vücutta bulunan yararlı tesirleri azalıyor. <br />
<br />
Bilenin tam tersi portakal, mandalina, limon gibi turunçgiller Vitamin C içerseler de, C vitamininin en zengin kaynağı değiller. Maydanoz ve asma yaprağı C vitamininin en zengin kaynakları. Fakat günlük tüketim miktarları genelde sınırlı olduğu için ötürü günlük ihtiyacı karşılamakta yetersiz kalabiliyorlar. Çilek ve kuşburnu da Vitamin C muhteviyatı fazla olan meyvelerden. Yeşil biber ve kivi başka en iyi Vitamin C kaynakları. Aynı oranda olmasa bile bütün meyve ve sebzelerde Vitamin C bulunduğunu da hatırlatmak gerek. 1 adet kivi, günlük Vitamin C gereksiniminin yaklaşık %80’ini, bir tane portakal ise yaklaşık %49’unu karşılar. <br />
<br />
<b>C VİTAMİNİ DESTEĞİNİ KİMLER ALMALI?</b><br />
<br />
Yapılan birçok bilimsel araştırmaya göre, uzun süren ve yüksek tempolu egzersiz yapanların Vitamin C desteği kullanması gerekebilmektedir. Zira spordan hemen sonra vücutta serbest radikal –zararlı madde miktarında artma gözleniyor. Sigara içenlerin Vitamin C ihtiyacı, sigara kullanmayanlara göre daha fazla. Zira sigara da vücutta zararlı maddelerin artışına neden olmaktadır. Fakat bilinçsiz Vitamin C desteği uzun süreçte böbrek taşı rizikosu yaratabileceğinden ötürü, kişiler Vitamin C desteği başlama dan evvel mutlak suretle doktorlarına danışmalılar. <br />
<br />
<b>SOĞUK ALGINLIĞINA C VİTAMİNİ İYİ GELİR Mİ?</b><br />
<br />
Bu konudaki tartışmalar ve bilimsel çalışmalar günümüzde hala devam etmektedir. Finlandiya’da yapılmakta olan bir çalışmada, ek Vitamin C almanın soğuk algınlığına yakalanma oranını %80’e kadar azaltabileceği belirlenmiş olsa bile, bu çalışma yoğun egzersiz yapanlarda gerçekleştiği için, hareketsiz kişilerde sonuç net olmaz. Başka çalışmalar da ise, soğuk algınlığı süresini kısaltmaya yardımcı olduğunu fakat hastalığın gidişatını değiştirmediği ortaya çıkmış durumda. Günde 1 gram Vitamin C alımının olumlu yönde tesirleri olabilir. Erkeklerin günlük Vitamin C ihtiyacı 90 mg, kadınların 75 mg’dır. <br />
<br />
<b>GÜNLÜK C VİTAMİNİ İHTİYACINIZI KARŞILAYIN</b><br />
<br />
<b>C VİTAMİNİ KÜRÜ</b> <br />
1 porsiyonu günlük Vitamin C gereksinmesinin tamamından fazlasını karşılar. <br />
Karışık Meyve suyu (1 kişilik) <br />
2 adet kivi <br />
2 adet portakal <br />
2 dilim ananas <br />
<br />
<b>Hazırlanışı:</b> Bütün meyveleri yıkayın, soyun. Tüm malzemeleri blenderdan geçirin. Her seferinde taze hazırlayın, bekleme Vitamin C kaybına neden olur. <br />
<br />
<i>İlgili aramalar: soğuk algınlığına mandalina iyi gelir mi, portakal soğuk algınlığına iyi geliyor mu, c vitamini soluk algınlığına iyi gelir mi</i>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6026538921644813545.post-81196282520585377392017-06-13T21:12:00.003+03:002017-06-13T21:12:35.118+03:00Vajinal Enfeksiyon<b>VAJİNAL ENFEKSİYON NEDİR?</b> <br />
<br />
Vajinanın akıntı; koku, tahriş ve kaşıntı ile oluşan iltihaplanma halidir. Kadınların kadın doğum doktorlarına en çok gitme sebeplerinin başında gelir vajina enfeksiyonu şikayeti. Kadınlarda vajinal enfeksiyonlar genellikle duştan, spreylerden, prezervatif gibi kimyevi maddeler içeren ürünlerin kullanılmasından olmaktadır. Bununla birlikte ve östrojen noksanlığı gibi huzursuzluk da yaşanabilir. Östrojen, cinsel karakterin belirlenmesinde tesirli olan ve bayanlara kadınlık karakterini kazandıran bir hormon. Erkeklerde de görülmekte olan bu hormon, kadınların göğüslerinin büyük olması, kalçalarının geniş olması ve vücutlarının yağlı olması gibi tipik nitelikleri tayin eder. Akıntının normal hali vajina ortamının rutubetli kalmasına imkan veren berrak ve yumurta akını benzeyen bir sıvıdır. Bu sıvı bir anlam ifade etmez. Cinsel hislerde ve yumurtlama gibi zamanlarda vajina sıvı fazla olabilir. Fakat bu akıntı bir hastalık belirtisi olmaz. Eğer ki Vajina akıntısının miktarının artması, renginin ve kıvamının değişikliği ile beraber kaşıntı, yanma ve pis kok da hissediliyorsa, bu belirtiler bilhassa 2 ila 3 günden fazla sürüyorsa doktor muayenesi yapılışı gerekir. Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6026538921644813545.post-53883348522436826672017-06-13T21:12:00.001+03:002017-06-13T21:12:13.081+03:00Lahana Çorbası Diyeti<b>1 HAFTADA 5 KİLO ZAYIFLATAN LAHANA ÇORBASI DİYETİ</b> <br />
<br />
Lahana çorbası ile zayıflama metodu uzun yıllardır var olan ve etkiyi görülmekte olan bir diyet metodudur. 1 haftada doğal yöntemlerle 5 kilo kadar vermenizi sağlayacak olan lahana çorbası yardımıyla hızlı kilo vermeniz olanaklı olacaktır. Aç kalmadan insanı tok tutan lahana çorbasıyla zayıflayabilirsiniz. Lahana diyetini uygularken gün içinde en az 8 bardak su içmeniz gerekir. 7 günden fazla diyeti uygulamamalı ve iki hafta ara vererek isterseniz tekrar uygulamaya başlayabilirsiniz. <br />
<br />
<b>Malzemelerimiz</b> <br />
* Yarım lahana <br />
* 1 kase kereviz <br />
* 1 kase yeşil biber <br />
* 1 kase dilimlenmiş soğan <br />
* 1 kase dilimlenmiş havuç <br />
* 2 ya da 3 diş rendelenmiş sarımsak <br />
* 4 kase tavuk suyu <br />
* 400 gram domates <br />
* 1 çay kaşığı kadar fesleğen <br />
* Yarım çay kaşığı kadar tuz <br />
* Yarım çay kaşığı kadar pul biber <br />
* Karabiber <br />
* 2 çorba kaşığı zeytinyağı <br />
<br />
<b>1 Hafta İçinde 5 Kilo Zayıflatan Lahana Çorbasının Hazırlanışı</b> <br />
<br />
* Zeytinyağı tencereye konur. Isındıktan sonra yeşil biber, kereviz, soğan ve havuç eklenir. <br />
* Bu malzemeler biraz yağda kızardıktan sonra tavuk suyu tencereye koyulur. <br />
* Doğranmış domateslerimiz ve lahana da tencereye eklenir. <br />
* Kaynayana kadar karıştırılır ve kaynadıktan sonra da lahanalar pişinceye dek ocakta bekletilir. <br />
* En son çorbamızın içerisine fesleğen, karabiber, pul biber ve tuz eklenmektedir. <br />
<br />
<b>1 Haftalık Lahana Diyeti Listesinin Örneği</b> <br />
<br />
<b>Diyetin İlk günü</b> <br />
İlk gün istediğiniz kadar lahana çorbasıyla birlikte meyve yiyebilirsiniz. <br />
<br />
<b>Diyetin 2. Günü</b> <br />
Lahana çorbasına ilaveten mısır ve nişastalı sebzeler olmayacak şekilde sebze yiyebilirsiniz. Lahana çorbasına ilaveten diyet salatalar da yiyebilirsiniz. <br />
<br />
<b>Diyetin 3. Günü</b> <br />
Lahana çorbasının yanı sıra diyet programında sebze ve meyve tüketebilmektesiniz. <br />
<br />
<b>Diyetin 4. Günü</b> <br />
Lahana çorbasıyla yaptığınız diyetin 4. gününde muz, süt ve yoğurt tüketmeniz gerekir. Ekstra sebze ve meyve olmayışı doymayacağınızı düşünmenize neden olabilir fakat zayıflama yöntemleri içerisinde tesirli olan lahana diyetine uymanız gerekir. <br />
<br />
<b>Diyetin 5. Günü</b> <br />
Bu gün çorbayla birlikte sınırsız olarak domates yiyebilirsiniz. Aynı zamanda balık, tavuk veya hindi eti de tercih edebilirsiniz. <br />
<br />
<b>Diyetin 6. Günü</b> <br />
Diyetin son günleri geldikçe lahana çorbasıyla birlikte protein ağırlıklı veya sebze yiyebilirsiniz. Protein ağırlıklı gıdaların yağlı olmamasına özen göstermeniz gerekir. Sebzeleriyse diyet salata olarak tercih edebilirsiniz. <br />
<br />
<b>Diyetin 7. Günü</b> <br />
Meyve, sebze ve taze sıkılmış meyve suyu tüketebildiğiniz diyetin 7. gününde son günün keyfini yaşayacaksınız. Bu arada yaklaşık olarak 4 kilo verdiğinizi de fark edeceksiniz. <br />
<br />
<b>Diyetin 8. Günü</b> <br />
Lahana diyetini sona erdirdiğiniz ve artık tartılmanın zamanının geldiği gün. Diyet listesine bütünüyle uyduğunuzda 1 haftada 5 kilo zayıflatan lahana çorbasının etkisini göreceksiniz. Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6026538921644813545.post-24638649495988424992017-06-13T21:11:00.006+03:002017-06-13T21:11:56.334+03:00Ayak Topuğu Çatlakları Nasıl Geçer?<b>Ayak Topuğu Çatlakları Nasıl Geçer?</b> <br />
<br />
Çoğu bayanın ortak sorunudur ayak topuklarında meydana gelen çatlaklar. Ayak topuklarında meydana gelen çatlakların belli başlı sebepleri olsa da, en çok bilineni uzun süre ayakta durmak ve uzun süre yürümektir. Fazla ayakta durma neticesi topuklarda mevcut olan yağ bezleri ezilerek basınca uğrar . Bunun neticesinde ayak topukları nemsiz kalarak doku kaybı yaşamaktadır. Meydana gelen bu nem kaybını giderebilmek amacı ile her gece yatmadan evvel ayak topuklarına nemlendiricili bakım kremleri ile masaj yapılması gerekir. Ayak topuklarınızda çatlaklar var ve bu sorun ile nasıl baş edeceğinizi bilmiyorsanız eğer, ayak topuklarında meydana gelen çatlaklar için hazırladığımız dogal ve epey tesirli ipuçlarından ve tariflerden yararlanabilirsiniz. <br />
<br />
<b>Ayak Topuklarında Oluşan Çatlaklar İçin Doğal Yöntemler</b> <br />
<br />
Bir kutu vazelin yagının içine iki tane gripin tozu dökülür, iyice yedirilerek ayak topuklarında meydana gelen çatlaklara iyice sürülür ve bekletilir. Çatlaklara sürülen bu karışım, streç film ile sarılarak hava almaması için kapatılır ve sabaha kadar bu şekilde uykuya geçilir. Sabah ılık suyla topuklarda mevcut olan karışım temizlenerek arındırılır. Kısa süre içerisinde uygulanmakta olan bu dogal karışım yardımıyla ayak topuklarında mevcut olan çatlaklardan kurtulabilirsiniz. <br />
<br />
<b>Ayak Topukların Oluşan Çatlaklar İçin Maske</b> <br />
1 fincan vazelin <br />
Yarım limon suyu <br />
5 adet aspirin <br />
Deniz tuzu <br />
<br />
Yukarıda belirtilen malzemeleri geniş bir kap içeirisnde harmanlayarak karıştıralım. Bir sonraki işlem için bekletelim. Geniş bir kap içine ilave edilen suyun içine deniz tuzu katılıp karıştırılır ve ayaklar bu kabın içerisinde 30 dakika kadar bekletilir. Ayaklar sudan çıkartılıp durulandıktan sonra hazırlamış olduğumuz ilk karışım, ayak topuklarında meydana gelen çatlaklara sürülerek sabaha kadar bekletilir. Sabah ilk işimiz ayak topuklarımızı ılık su ile durulayıp temizlemek olmalıdır. Yaklaşık 10 günlük bir zaman dilimi içeirisinde ayak topuklarında meydana gelen çatlaklar giderilecektir. <br />
<br />
<b>Elma Sirkesi İle Çatlakları Giderin</b> <br />
Geniş bir kap içine ilave edilen soguk suya bir su bardagı elma sirkesi karıştırılır. Hazırlanan elma sirkeli su içine ayaklar sokularak yaklaşık 30 dakika kadar bekletilir. Sudan çıkartılan ayaklara zeytinyağı ile masaj yapılarak,yaklaşık 2 saat süresince ayakları yıkamadan bekletmek gerekiyor.. Ayak topuklarında meydana gelen çatlakların giderilmesi için en tesirli yöntemlerden bir tanesidir. <br />
<br />
<b>Ayak Topukları İçin Alternatif Yağlar</b> <br />
Bilhassa kakao ve acıbadem yağı ayak topuklarında meydana gelen çatlaklar için tesirli yağ çeşitleridir. Sıcak suda kısa bir müddet bekletilen ayaklar, kakao ve acıbadem yağı ile masaj yapılarak 1 ila 2 saat süre ile dinlendirilir. Özellikle, sonrası gül losyonu ile ayaklara yapılmakta olan ekstra masaj, hem ayakları nemlendirir hem de tırnak sağlığı için tesirlidir. <br />
<br />
<b>Ayak Topuklarında Oluşan Çatlaklar İçin Ev Yapımı Krem</b> <br />
1 yemek kaşığı limon suyu ve 1 yemek kaşığı gliserinin harmanlanması neticesi meydana gelen bu krem, ayak topuklarında meydana gelen çatlaklar için epey tesirli bir yöntemdir. Bilhassa hazırlanan bu kremin ayak topuklarına gece sürülüp yatılması en tesirli sonuç olacaktır. Kısa sürede krem yardımıyla topuklarda meydana gelen çatlaklar giderilecektir. Ayak topukları nem açısından zayıf olduğu için,tekrardan çatlakların oluşmasının önüne geçebilmek amacı ile her gece yatmadan evvel nemlendiriciler ile bakım yapılması gerekir. <br />
<br />
<i>İlgili aramalar: ayak topuğu çatlağı nasıl geçer, topuk çatlağı nasıl geçer, topuk çatlağına ne sürülür, topuk çatlağına ne iyi gelir</i>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6026538921644813545.post-16253312052172163602017-06-13T21:11:00.004+03:002017-06-13T21:11:39.219+03:00Varikosel Nasıl Bir Hastalıktır?<b>Varikosel Nasıl Bir Hastalıktır?</b> <br />
<br />
Toplardamarların iç yüzeyinde kanın vücutta dolaşımını uyumluyan kapakçıklar işlevlerini kaybetmiş ve kanı boşaltamamaktadır. Testisten çıkan toplardamarların fazla ve ilkeye ters olarak esnemiş olması, testiste ısı etkiyi ve beslenme deformitesi (bozukluğu) neticesi sperm üreten hücreleri toksik birtakım maddelerle yüz yüze kalır. Bu şekilde maddeler testis içinde tesir yaptığından sperm oluşmasını kötü etkilemektedir. Testislerin sonografik muayenesi ve damarsal araştırılması gerekir. Böyle bir durum cerrahi girişimle normale döner. Erişkinliği geçişdan sonra erkeklerin yaklaşık % 10* 20 sinde görülmektedir. Kısırlık (infertilite) hastalığı olan erkeklerin ise yaklaşık %40 ında varikosel bulunur. Sekonder infertilite şikayeti olan erkeklerde ( öncesinden en az bir çocuğu olan fakat şimdi kısırlık şikayeti çeken) ise bu oran %80 lerin üzerine çıkar. Varikosel her iki testiste de olabilir. Fakat anatomik dayanışmalar ötürüyle sol testiste rastlanma sıklığı %85, sağ testiste rastlanma sıklığı ise %15 dolayındadır. Bir yandaki varikosel özellikle diğer testise de yansımaktadır. <br />
<br />
<i>İlgili aramalar: varikosel nedir, varikosel nasıl bir hastalıktır, varikosel neden olur</i>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6026538921644813545.post-86037940291644784912017-06-13T21:11:00.002+03:002017-06-13T21:11:20.395+03:00Bebeklerde Sarılık Neden Oluyor?<b>Bebeklerde Sarılık Neden Oluyor?</b> <br />
<br />
Yeni doğan bebeklerde sarılığın erken öğrenilmesi ve izlenmesi oldukça önemlidir. Çünkü sarılık emzirme ile kendiliğinden geçse de, bazı zamanlarda bilirubin yüksek düzeylere çıkıp beyin hasarına neden olabilir. Bu yüzden sarılığı olan yeni doğanların özellikle ilk bir hafta-on gün içindeki doktor kontrolleri son derece önemlidir. <br />
<br />
Yenidoğanda sarılık yapacak başka sebeplerde de vardır. <br />
<br />
1-Bunlardan en sık görülen ikisi kan grubu uyuşmazlığına (ABO veya Rh uyuşmazlığı) bağlı oluşan sarılıktır. Bu durumlarda alyuvarlar cok hızlı bir biçimde parçalanır ve fazla miktarda bilirubin oluşur. <br />
<br />
2-Bebeğin gerektiği kadar anne sütü ya da biberonla besleniyorsa formüla (mama) alamaması, <br />
<br />
* Diabetli annelerin bebeklerinde sarılık fazla olabilir. <br />
* Bazı zor doğumlarda, bebeğin kafa derisi altında kan toplanması sebep olabilir. <br />
* İdrar yolu enfeksiyonundan olabilir. <br />
* Anne sütünde sarılık varsa olabilir. <br />
<br />
<br />
<i>İlgili aramalar: bebeklerde sarılık neden oluyor, sarılığın nedenleri</i>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6026538921644813545.post-59982090717705781642017-06-13T21:11:00.000+03:002017-06-13T21:11:07.081+03:00Bebeğin Sarılık Olduğunu Nasıl Anlarız?<b>Bebeğin Sarılık Olduğunu Nasıl Anlarız?</b> <br />
<br />
Sarılık ilk olarak yüzde belirir, kandaki bilirubin düzeyi arttıkça sırayla göğse, karna, kol ve bacaklara doğru yayılır bebeğin göz akı da sararır. Ciltteki sarı renk en iyi gün ışığında ya da florasan lamba ışığında belli olur. Parmakla hafifçe burun ya da karın cildine bastırılıp kaldırıldığında sarı renk daha belirgin bir şekilde saptanır. Bebeğinizin sarılık olduğunu anlar anlamaz beklemeden bilirubin seviyesinin ölçümü için bir sağlık kuruluşuna başvurmanız çok önemlidir. Doktor yapacağı muayene ile kandaki bilirubin düzeyine bakıp bakmayacağına karar verir. Sonrasında takipler gerekliyse bilgi verir. <br />
<br />
Bazı bebeklerde sarılık daha takipi ciddi olarak önem taşır. Bunları aşağıda sıraladık. <br />
<br />
- Erken doğmuş bebeklerde <br />
- Doğum sırasında kafa derisi altında kanama meydana gelmiş olanlarda <br />
- İlk 24 saatte sarılığı belirlenen bebeklerde <br />
- Emme problemi olan az beslenen bebeklerde <br />
- Sarılığı iki haftadan uzun süren bebeklerde <br />
- Büyük kardeşlerinin bebeklik zamanında ışık tedavisi gerektirecek kadar sarılık yüksek olanlarda mutlaka bakılmalı ve geçene kadar takip edilmelidir. <br />
<br />
<i>İlgili aramalar: bebeğin sarılık olduğunu nasıl anlarız, bebekte sarılık nasıl anlaşılır</i>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6026538921644813545.post-30826464227294784252017-06-13T21:10:00.000+03:002017-06-13T21:10:20.967+03:00Zatürre Tehlikeli Bir Hastalık Mıdır?<b>Zatürre Tehlikeli Bir Hastalık Mıdır?</b><br />
<br />
Zatürre bakteriler sebebiyle ortaya çıkan yüksek ateş, öksürük ve koyu balgamla kendini gösteren bir hastalıktır. Zatürre, akciğerlerde iltihaplanma yapar. bu hastalık; virüs, bakteri ve parazitlerin akciğere sabitleşmesi sonucunda ilerler. Bu bakterilerin sebep olduğu her 100 zatürreden 5’i ölümle neticeleniyor. Başka türlü olarak da bakterilerin kanda görülmesi ve bütün vücuda dağılması önemli rahatsızlıklara neden olur. Bu hastalıkların ilk başında menenjit gelir. Belirtileri ansızın ortaya çıkabileceği gibi, kronik ve uzun zamanlı bir ilerleyiş de gösterebilir. Küçük çocuklarda ve yaşlılarda zorlu bir süreç olarak ilerler ve ölüme sebep olabilir. <br />
<br />
A.B.D’de 200 bin kişi civarın da pnömokok bakterilerin sebep olduğu zatürreye tutulmaktadırlar. Bu bakteriler vücudun her yerinde enfeksiyon yapabilir. <br />
<br />
Dünya Sağlık Örgütünün desteği ile yapılan araştırmalara göre dünyada her sene 100 kişiden 1-2’si zatürre olmaktadır. Türkiye’de Sağlık Bakanlığı’nın düzenli çalışmalarına göre her yıl yaklaşık 90 bin zatürre olayı görülmektedir. Bu hastalardan 2-3 bini yaşamını yitirmektedir. Zatürre mikrobunun antibiyotiklere karşı koyma gücüde bu hastalığın önemini belirtmektedir. <br />
<br />
<i>İlgili aramalar: zatürre tehlikeli bir hastalık mıdır, zatüre ölümcül bir hastalık mı, zatüre öldürür mü</i>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6026538921644813545.post-65893341024100134022016-01-23T22:54:00.000+02:002017-09-22T16:16:32.487+03:00Neden Terleriz?<b>Neden Terleriz?</b> <br /><br />Terlemek bütün insanlarda görülen bir olaydır. Bazı kişilerde daha az olur. Terlemeye karşı roll-on ve deodorant kullanarak bir yandan terlemenin önüne geçmeye çalışırız bir yandan ise terlemenin sebep olduğu kötü kokuyu ortadan kaldırırız. Bu kullanılan bakımlar genelde koku gidermek içindir. Tüm önlemlere rağmen yine de ter kokusu olabilir. Her ne kadar rahatsız edici bir durum olsa da terleme tüm sağlıklı insanlarda olması gereken vücudun su, tuz ve ısı dengesini sağlayan doğal bir durumdur. Terleme tamamen istemimiz dışında gelişen, metabolizmamızın doğal bir işlevidir. Ayrıca vücudumuz için iki önemli işlevi daha vardır. Bir tanesi cildi nemlendirir ve vücut ısısını sabitler ve vücudun boşaltım sistemine faydalıdır. Ter salgı halindeyken renksiz ve kokusuzdur. Ama bakteriler koltukaltı gibi sıcak ve nemli ortamlarda hızla artarak bu salgının kötü kokmasına sebep olur. Özellikle sıcak yerlerde terleriz. Hareketlerimizin çoğaldığı spor ve dans gibi aktiviteler yaparken de çok terleriz. Böylece vücut ısımızı dengede tutarız. Bu işlem için dağılan en az 2 milyon ter bezi görev yapmaktadır. Fiziksel aktiviteler yapmadan heyecan, korku, utanma ve sıkılma yaşanan durumlarda, fizyolojik bir sebep olmadığı halde terleriz. Vücutta dış ısılar veya gerilim sebebiyle kan dolaşımı hızlanır. Böylece, ter bezlerinin çalışır durumu alır. vücudun üst kısmına doğru bir sıcaklık akımı başlar. Terlemenin ikinci önemli işlevi ise vücuttaki zehirli maddelerin dışarı atılmasıdır. Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6026538921644813545.post-8977758239180928572016-01-22T00:17:00.000+02:002017-09-22T16:16:32.554+03:00Romatizma Nedir?<b>ROMATİZMA NEDİR?</b> <br /><br />Vücutta kaslar, kemikler, eklemler ve bu parçaları birleştiren bağlarda ağrı ve hareket sınırlılığı, bazen de şişlik ve şekil bozukluğuna sebep olan hastalıklara genel olarak romatizma adı verilir. Romatizma hastalıkları ikiye ayrılmaktadır. İltihaplı romatizmalar ve iltihaplı olmayanlar vardır. İltihaplı olmayanlar herkes arasında da bilinen kireçlenme denilen hastalıktır. Diğer bir hastalığı da ağrılarla görülen yumuşak doku hastalıklarıdır. İltihaplı romatizma hastalıkları ise eklemlerde ve bazen göz, kalp, akciğer, böbrek gibi organlarımızda da mikrobik olmayan bir iltihaplanmayla ortaya çıkan hastalıklardır. Artrit, iltihabi romatizma hastalıklarının en çok görülen belirtisidir. Artrit, eklemlerde vücut tarafından üretilen bir iltihaptır. Bu iltihap mikrobik değildir, vücut tarafından üretilir. Artrit tek bir hastalık değildir, 100'den fazla farklı hastalık artritle alakalıdır. Artrit, hareket halindeki eklemlerin iltihabıdır. Artrit sebep olduğu eklemde şişlik yapar, hareketleri kısıtlar. Ayrıca kızarıklık ve ağrıda yapabilir.Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6026538921644813545.post-9061372023912474362016-01-22T00:13:00.000+02:002017-09-22T16:16:32.560+03:00Sigara Hangi Hastalıklara Yol Açar?Yapılan araştırmalara göre ilerlemekte olan ülkelerde Türkiye de dahil olmak üzere sigaradan her 10 saniyede bir kişi ölüyor. Sigara halk sağlını riske atan bir maddedir. Dünya Sağlık Örgütü araştırmalarına göre dünyada 1,3 milyar kişi sigara içmekte ve her yıl 4,9 milyon kişi de sigaradan kaynaklanan hastalıklardan hayatını kaybetmektedir. Sigaranın meydana getirdiği tehlikeli hastalıklar vardır. Sigara en önce akciğer olmak üzere hemen hemen tüm organlara zarar vermekte ve birçok hastalığın ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Akciğer kanserinin en büyük nedeni olan sigaradır. Ayrıca boğaz, mide, rahim ve prostat kanseri, KOAH, kalp hastalıkları, hipertansiyon (yüksek tansiyon), bağımlılık (nikotin bağımlılığı), kısırlık, kangren, erken menopoz, erken yaşlanma ve diş kaybı gibi birçok hastalığı tetiklemektedir. Akciğer kanseri en çok erkeklerde görülmektedir. Artık günümüzde kadınlar da erkekler kadar çok sigara içmektedir. Bu sebeple kanser vakaları kadınlarda da artış göstermiştir.Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6026538921644813545.post-81791934805708558392016-01-22T00:09:00.000+02:002017-09-22T16:16:32.533+03:00Sigarayı Nasıl Bırakabiliriz?<b>Sigarayı nasıl bırakabiliriz?</b> <br /><br />Sigaranın içinde bulunan nikotin bağımlılık yapan bir maddedir. Nikotinin ortaya çıkardığı bağımlılık niteliği eroin ve kokainin bağımlılık yapma niteliği ile aynıdır. Bağımlılık vücutta başladıktan sonra nikotin alınmazsa kişide gerginlik olabilir. Sigara müptelalarının çoğu, sigaranın kendilerini rahatlattığını ve sakinleştirdiğini sanır. Oysa ki sigaranın sakinleştirici ya da yatıştırıcı bir özelliği yoktur. Sigarayı bırakmak istiyorsanız ilk olarak sigarayı bırakmak istediğinize gerçekten emin olun. Bu konuda iradeli olduğunu düşünün. Sigarayı bırakmak bir düzenleme yapın. Sizinle birlikte sigarayı bırakmayı düşünecek bir arkadaş bulun. Bu süreçte sigarayı bırakacağınız gün, egzersiz planları, yemek programları, yeni hobiler edinmeye çalışın. Farklı işlerle uğraştığınızda sigara içme fikrini daha az düşünmeye başlayacaksınızdır. Yakınlarınıza sigarayı bırakma kararınızdan bahsedin ve bu konuda size destek vermelerini isteyin. Sigarayı bırakma öncesinde bir doktora danışmanızda fayda var. Sigara içilen oırtamlardan uzak durun. Biri size sigara ikram edebilir. Zayıf anınıza denk gelip ikramı kabul edebilirsiniz. İçeceğiniz bir sigara bile tekrar sigaraya başlamanıza ve bağımlı olmanıza neden olabilir. Ağzınızı meşgul yiyecekler, sakız, leblebi vb. şeyler yemeye başlayın. Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6026538921644813545.post-86260415600506309922016-01-21T00:11:00.000+02:002017-09-22T16:16:32.537+03:00Hamilelikte Makyaj Yapılır Mı?Hamilelikte makyaj yapılır mı? Hamilelikte saç boyatmanın zararı var mı? Gebelikte manikür yaptırmanın herhangi bir sakıncası var mı? Hamilelikte ruj sürülür mü, Gebelikte cilt kremi sürülür mü, Hamilelikte oje sürülür mü... İşte anne adayları­nın en çok merak ettiği soruların yanıtları­.­.­. <br /><br />Hamilelik bir kadının hayatının en özel günleridir. Her ne kadar bu durumdan şikayet etseler de, bu durumun onlara rahatsızlık verdiği zamanlar olsa da hamilelikte dünya adeta kadınların etrafında dönmektedir. Kendilerine bu dönemde çok hassas yaklaşılır ve kendilerini hiç olmadıkları kadar özel hissederler. Böyle hissetmeleri mantıklıdır çünkü içlerinde mucize taşırlar. <br /><br />Hamilelikte kafalar karışık ve stresli olunsa da bebeği karnında taşıyarak onunla gezdiği süreçte duygular tavan yapar. Hayata meydan okuyan bir tavır sergiler anneler. <br /><br />Tüm bu kadına güç veren duyguların yanın­da insan bir sürü kay­gı da taşıyor tabiki­. Sorularına yanıt arıyor, eşe dosta duygu düşünce soruyor­. <br /><br />"Saçımı boyatayım mı?" sorusun­dan başlıyor, "Hamilelikte manikür zararlı mı?" sorusuna kadar geliyor­. Peki esasın­da nelere dikkat etmek gerekmekte­dir­­. Bakınız uzmanlar bunları tavsiye ediyor­. Hem sağlıklı bir hamilelik geçirdik­ten sonra hem de güzel görünmeyi kim istemez öyle değil mi? Çünkü içinizde yeni bir yaşam doğuyor ve bunun ışıltısını dışarıya da yansıtmanız gerekmekte­dir­­.­.­. Lakin önemli olan şu ki, kullandığımız ürünlere her zaman dikkat etmemiz gerekiyor, hamilelik süreci boyunca ise daha fazla bu konuları önemsemek, etiket okumayı alışkanlık haline getirmek şart görünüyor­.­.­. <br /><br /><b>BUNLARA MUTLAKA DİKKAT!</b><br /><br />1­. Paraben: Hamileyken paraben içeren kozmetik ürünlerin­den katiyyen uzak durmanız gerekir­­. Nemlendiriciler, makyaj ürünleri, güneş kremi, yaşlanmayı geciktirici ürünlerin yanı sıra, saç bakım ürünlerinde de paraben oldukça sık kullanılır­­. Paraben, koruyucu madde olarak kullanılır, türlü kanser türleri üstün­de etki­yi vardır ve bedenini­zin hormon sistemi­ni boza­bilir­­. <br /><br />2­. C Vitamini: Damar sağlığınızı korumanıza yardım eder ve bedenini­zin varis gibi damar hastalıklarıyla savaşmasına destek olmakta­dır­­. <br /><br />3­. İstenmeyen tüyler: Gebelik sürecinde, istenmeyen tüylerden kurtulmak amacıyla kimyasal kullanmamanızı öneriyoruz­. Jilet kullanmak daha faydalı olacaktır­­. Tüy dökücü kremlerle ilgili dayanık­lı bir kanıt olmamakla beraber, ana maddesi tiyoglikolik asit olduğundan, gebelik boyunca kullanmamanızda fayda olacaktır­­. <br /><br />4­. Melazma: Aynı zaman­da hamilelik maskesi olarak bilinmekte olan melazma, vücut­ta meydana gelen renk değişikliğidir ve güneşe maruz kalan bölgeler­de görülmekte­dir­­. Melazmayı engellemek amacı ile yaz kış fark etmez mutlak suretle yüksek faktörlü bir güneş kremi kullanı­nız­. Yüzünüzü korumak amacıyla de geniş kenarlı bir şapka kullanı­nız­. <br /><br />5­. Oksibenzon: Genel­de güneş koruma ürünlerinde kullanılır ve aşırı kullanımlar­da gelişimsel toksisite ve hormonal bozukluklara yol açar­. Güvenli koruma için zink oksit ya da titanyum diyoksit içeren ürünler kullanı­nız­. <br /><br />6­. Retinoid: Gebelik süreci boyunca retinoid içeren maddelerden de uzak durmanız gerekir­­. Retinoid, akne tedavisinde kullanılan ürünler­de bulunur ve düşük ve doğum kusurlarıyla bağlantısı bulunur­. <br /><br /> 7­. Akne: Kullanacak olduğunuz cilt bakım ürünleri yağsız temizleyiciler ve nemlendiriciler olmalıdır­­. Aynı zamanda, hamilelikte yaşanmakta olan ekstra yağlanmayı engellemek amacı ile astrenjan içermelidir­­. Hamileyken cildinize zarar verecek salisilik asit ya da benzoil peroksit yerine çay ağacı yağı veya hamamelis içeren ürünler kullana­bilirsiniz­. <br /><br />8­. Saç bakımı: Saç boyası içinde mevcut olan Pfenilendiyamin maddesi hamileyken epey zararlıdır­­. Bu madde aynı an­da saç spreyi, şampuan ve kremler­de de bulunmaktadır­­. Bun­dan dolayı organik, doğal ve kimyasal maddesiz ürünleri tercih edin­. <br /><br />9­. Formaldehit: Bebeğini­zin sağlığı için, oje ve saç boyası seçerken formaldehit bulundurmayan ürünler seçmeniz gerekir­­. Bu ürünler kanser, reprodüktif ve gelişimsel zehirlenmelerle yakınen ilgilidir­­. <br /><br />10­. Ftalat: Ftalat ojeden parfüme kadar pek çok üründe bulunmaktadır­­. Ftalat, ürünlerin daha uzun süre dayanmasına imkan veren plastikleştirici maddedir ve bu kimyasala uzun süre maruz kalma vücut­ta zehirli atıkların birikimine yol açar­. <br /><br />11­. Hindistancevizi yağı: Hindistancevizi yağını hem vücudunuz, hem yüzünüz hem de saçınız için kullana­bilirsiniz­. Göğüs ucu kremi olarak da kullanıla­bilir­­. <br /><br />12­. Depresyon: Hamileyken, hem beslenmenize hem de ruh halinize epey özen göstermeniz gerekir­­. Stresten uzak kalmalı, kendinizi bol bol dinlendirmeniz gerekir­­. Unutmayın ne kadar huzurlu bir gebelik geçirirseniz o kadar huzurlu bir bebeğiniz olmakta­dır­­. <br /><br />13­. Cilt makyajı: Gebelik süreci boyunca ağır makyajdan uzak durmanız gerekir­­. Cildiniz normalden daha hassaslaşır ve daha fazla özen ister­. Ağır fondöten gibi gözeneklerini­zin tıkanmasına neden olan ürünlerden uzak durmanız iyi olmakta­dır­­. <br /><br />14­. Metilbenzen: Metilbenzen tırnak ürünlerinde bulunur bu sebepten ötürü oje sürecekseniz de metilbenzen bulundurmayan ürünler kullanmanız gerekir­­. <br /><br />15­. Ruj: Bu süreçte kullandığınız ürünler ile ilgi­li mutlak suretle inceleme yapmanız gerekir­­. Rujlar­da yer alan kurşun ile ilgi­li bilginiz var mı? Gün içinde devamlı tazelendiği için, ruj içerisindeki maddeler epey önemlidir­­. Uzun süreli ruj kullanılışı sonra­sı vücut­ta kurşun birikmekte­dir­­. <br /><br />16­. Diş beyazlatıcı ürünler: Dişlerinizin beyazlığını korumak amacıyla peroksit ve florür bulundurmayan diş macunlarını tercih edin­. <br /><br /> <i>İlgili aramalar: gebelikte makyaj yapılır mı, gebelikte ruj sürülür mü, gebelikte saç boyatılır mı, gebelikte oje sürülür mü</i>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6026538921644813545.post-62634362789987561582016-01-20T23:59:00.000+02:002017-09-22T16:16:32.475+03:00Emziren Anneler Kafein Tüketebilir Mi?Emziren annelere kafein içeren besinler tüketmek hususun­da uzmanlar dikkatli olmayı öneriyor. Uzmanlar aksi durumun bilhassa bebekte birçok hastalığa yol açabileceği uyarısın­da bulunmakta­dır­­. <br /><br />Bebeğin beslenmesi­ni de direkt olarak ilgilendirdiği için emziren annelerin beslenme şekline dikkat etme­si tavsiye ediliyor­. Annelerin doğru olmayan ve sağlıklı olmayan beslen­me tercihleri emzirilen bebeğin sağlığını ciddi şekil­de tehdit etmektedir­­. <br /><br /><b>Annenin tükettiği kafein bebekte reflüye neden oluyor</b> <br />Anne sütü bebekler için en mükemmel besindir­­. İçerdiği bağışıklık sistemi­ni güçlendirici maddeler hala birçok mamada yüzde yüz oranın­da yer almaz­. Lakin müt­hiş yiyecek olan anne sütü, bazı zamanlar yarar yerine bebeğe zarar da verebiliyor­. <br /><br />Çocuk Sağlığı Hastalıkları ve Alerji Uzmanı olan Prof­. Dr­. Yonca Tabak, "Süt veren annelerin aşırı kafein tüketmesi, mucize bir besin olan anne sütünü zararlı bir yiyecek haline getirerek, bebekler­de reflü öncelikli olmak üzere birçok hastalığa davetiye çıkarmaktadır­­." açıklamasın­da bulundu­. <b><br /><br />Emziren annenin kafein tüketme­si bebekte reflüyü tetiklemekte</b> <br />Anne sütünün bebekler için en kusursuz yiyecek kaynağı olduğunu söyleyen Prof­. Dr­. Yonca Tabak, ‘Anne sütünün içermiş olduğu bağışıklık sistemi­ni güçlendirici besinler bugün, hiç bir mamada yüzde yüz oranın­da yok­tur­. Her annenin sütü bebeğine özeldir ve onun gereksinimleri­ni en iyi şekil­de giderecek özellikte doğa tarafı ile ayarlanmıştır­­. Lakin mucize yiyecek olan anne sütü, bazı zamanlar yarar yerine bebeğe zarar da verebilir, öncelikli olarak de emzirme süreci boyunca anne beslenmesine dikkat etmiyor ve bolca kafeinli gıda tüketiyorsa ‘ diye konuştu­. <br /><br />Süt veren annelerin kafein açısın­dan zengin olan çikolataöncelikli olmak üzere kakaolu besinlerden ve kahveden uzak durması­nın bebekleri­nin sağlığı yönün­den çok mü­him olduğuna dikkat çeken Prof­. Dr­. Yonca Tabak, "Bebekler­de ilk iki yaşta mide başı normalden daha gevşektir­­. Kafein de genel manada mide başını gevşeten ve midede asit salgısını artıran bir maddedir­­. Süt veren anneler, kafein içeren besinler tüketiyorsa bu direkt bebeği de etkilemektedir­­. Bebek de bolca anne sütü kanalıyla kafein alır­­. Bu da bebeğin reflü olmasına ve ilerleyen zamanlar­da reflüye bağlı başka hastalıkların ortaya çıkı­şına kaynaklık etmektedir" diye açıklamada bulundu­. <br /><br /><b>Sütünüzü artırmak amacıyla çikolata ve kakaolu besinler tüketmeyin</b> <br />Çocuk Sağlığı Hastalıkları ve Alerji Uzmanı Prof­. Dr­. Yonca Tabak şu şekil­de konuştu: <br /><br />"Anneler sütleri­ni artırmak amacıyla tatlı olarak bol çikolata tüketmeyi tercih edebiliyor­. Oysa bu, bebeğin sağlığı için epey zararlıdır­­. Bir de çikolatanın yanın­da kahve de tüketiliyorsa, aşırı kafein tüketimin­den ötürü bebek için durum daha da vahim bir hal alır­­. Bilhassa da bu gıdaları tükettikten sonra bebeği emzirip ardın­dan uyutmak reflüye en çok neden olan durumdur­. Zira bebek yatar pozisyona girdiğinde mideden yukarıya doğ­ru olan kaçak, daha belir­li duru­ma gelir ve bu da reflü oluşmasını harekete geçirme ktedir­­." <br /><br /><b>Reflü, zaman içerisinde solunum yolu enfeksiyonlarına sebep ola­bilmektedir</b>Reflünün doğum sonrasıki ilk altı ay içinde yüzde altmış oranın­da görüldüğünü belirten Prof­. Dr­. Yonca Tabak; hastalığın fışkırır şekil­de kusmalar ve kilo alamama biçimin­de seyrettiği­ni söyledi­. Tabak, "İki yaşına doğru bebeğin mide başı güçlendiği zaman aşırı kusmalar birçoğu zaman son bulsa da geriye iz olarak; sessiz reflü olarak isimlendiri­len ve ilerleyen yaşlar­da çocukta tekrar edici solunum yolu enfeksiyonlarına sebep olan bir durum ortaya çıkmakta­dır­­. Sessiz reflü genel olarak ağız kokusu, gece yastığa ağızdan salya akması, hıçkırık, ses kısıklığı, iştahsızlık gibi belli belirsiz bulgularla tanınır­­. Özetle; gıda alerjisi olsun veya olmasın süt veren annelerin kafein ve çikolatadan uzak durma­sı şarttır­­." dedi­. <br /><br />Süt arttırmak amaç­lı bol su tüketmeli, uyumalı ve dinlenme etmeli Prof­. Dr­. Yonca Tabak, sütünü arttırmak amaç­lı tatlıya başvuru yapan annelere mü­him tavsiyeler­de bulundu­. Tabak; "Süt veren annelerin sütünü artırma­sı için tek ihtiya­cı bol su tüketmek, uyumak ve dinlenme etmektir­­. Çikolata ve benzeri kakaolu besinler sütünüzü arttırmaktansa bebeğinizi sağlığınızdan edebilmekte­dir­­." Açıklamasını yaptı­. <br /><br /><b>Emziren annelere öneriler</b> <br /><br />– Bilhassa süt yapar diyerek bol çikolata ve türevleri­ni tüketmekten kaçılar­­. <br />– Kafein içeren kahve, kola gibi içeceklerden ve çikolata gibi besinlerden uzak durmalılar. <br />– Süt yapar diye şekerli besi­ni çok tüketmekten kaçınılmalılar. <br />– Bol su içmeliler. <br />– Mutlaka gün içerisinde ve gece vakitlerinde bebeği güvenilir birine teslim edip dinlenmeliler­­. Uyku sütü artıran en iyi yöntemdir­­. <br /><br /><i>İlgili aramalar: emziren anneler çikolata yiyebilir mi, emziren anneler kola içebilir mi, bebek emziren anneler kahve içebilir mi, emziren anneler kafein tüketebilir mi, süt veren anneler kafein alabilir mi</i>Unknownnoreply@blogger.com0