Çağlar boyu çok korkulan bir hastalık olan cüzzam, birçok yazıya ve sinema yapıtına da konu olmuştur. Cüzzam hastalığının ilk kez ne zaman ortaya çıktığını kesin olarak belirlemek halen mümkün olmasa da hastalığı tanısı ile ilgili ilk yazılı kayıtlar M.Ö. 600'lü yıllara aittir. Hint, Mısır ve Çin uygarlıklarının bu tarihten daha önceleri M.Ö. 16-13. yüzyıllarda hastalığı tanıdıkları var sayılmaktadır. Bu zaman dilimine tarihlenen Mısır'da bulunan bazı kalıntılar varsayımı desteklemektedir. Eski Yunanlılar ve Araplar'ın da hastalığı tanıdıkları düşünülmektedir.
Bazı kaynaklar cüzzam'ın Avrupa'ya Hindistan'dan Büyük İskender'in ordusunun askerleri ile, bazıları da Roma askerleri tarafından taşındığını öne sürerler.
Cüzzam Haçlı seferleri sırasında oldukça yaygın bir hal almıştır. Hastalık yaygınlaşmaya başladıkça cüzzamlılar adeta lanetlenmiş kimseler olarak kabul edilip, toplumdan dışlanmışlardır. Tedavisinin bilinmediği dönemlerde cüzzamlılar yerleşim birimlerinden uzak yerlere hatta özel adalara sürülerek, buralarda kendi hallerine bırakılmaktaydılar.
Cüzzamın bulaşma kaynağı sadece insandır. Basil hasta vücudundan dışarıya çeşitli yara salgıları ve özellikle burun salgısı ile çıkar ve etrafa yayılır. İnsanlar arasındaki bulaşmanın nasıl olduğu kesin olarak bilinmemekle beraber bunun daha çok sıkı temasla olduğu ve bu temasın uzun süre devamının gerekli bulunduğu düşünülmektedir. Çocuklara anne sütü ile geçebilmektedir. Hastalığa duyarlılık 3-5 yaşlarında daha fazladır.
Hastalığın tanısı yalnızca mikroskobik incelemelere dayanır. Çünkü kültür besiyerlerinde üreyememektedir. Mikroskobik inceleme için burun mukozası kazınarak alınan madde Ehrlich Ziehl Neelsen yöntemi ile boyanarak incelenir. Küme ve demet halinde toplu kısmen serbest ya da hücre içinde olan basiller görülür. Ayrıca deri lezyonlarından biyopsi ile parça alınarak boyanarak incelenebilir. Alınan bu örneklerin bir kısmının üzerine; bir damla DOPA = (3-4 dihydroxphenylalanine) karıştırılır ve bakteriler Mycobacterium leprae ise siyahlaşma olur. Tanı için diğer bir işlem Histamin testidir. Sağlam ve hasta deriye iğne ile çizgi çizilerek histamin eriği damlatıldığı zaman sağlam deri reaksiyon verirken cüzzamlı deri tepki veremez.
Cüzzam hastalığı, vücudun direncine bağlı olarak birbirinden ayrılan iki ana tip ve iki ara tip olarak sınıflandırılır. Ana tipler Lepramatöz ve Tüberküloit tip, ara tipler ise Borderlein ve İndetermine tip cüzzamlardır.
Lepramatöz Tip Cüzzam
Cüzzamın en kötü tipidir. Vücut direnci tamamen kırıktır. Hastalık etkeni basiller çok sayıda ve etkindirler. Küçük, çok sayıda ve gövdede simetrik olarak yayılmış, sınırları keskin olmayan, parlak bakır kırmızısı renginde lekeler sözkonusudur. Bu lekelerin olduğu deri bölgeleri zamanla duyu kayıplarına uğrarlar. Yüz, ense, memebaşı ve üreme organlarında yerleşen, leprom adı verilen sert açık kahverengi lekeler belirir. Yüzde, yerleştiklerinde arslan yüzü denilen yüz görünümünü ortaya çıkarırlar. Lepromlar ayrıca semer burun denilen burun çöküntüsüne, damak delinmesine, göz kapaklarının düşmesine, ses kısıklığına, parmakların kendiliğinden kopmasına da yol açarlar. Lepromlar iyileşecek olurlarsa mutlaka yerlerinde iz bırakırlar.
Bu tip cüzzamda sinirler görece daha az etkilenirler. Fakat iç organlardaki rahatsızlıklar daha sık görülür. Karaciğer tahrip olabilir, erbezleri etkilenerek kısırlık ortaya çıkabilir, kemikler etkilenerek derin kemik tahribatları gelişebilir, göz etkilenerek körlük ortaya çıkabilir.
Tüberküloit Tip Cüzzam
Bu tür cüzzam çoğunlukla çevresel sinir sistemini etkiler. Yüz felci meydana gelebilir. El kaslarına gelen bazı sinirlerin felci sonucu pençe el görünümü ortaya çıkar. Duyu sinirlerinin felci sonucu ısı temas ve ağrı hislerinin ortadan kalkması sözkonusudur. Terbezleri de çalışamadığından deride kuruluk giderek artar ve deri dökülmeye başlar. Bu sinirlerle ilgili belirtilerden başka deride dağınık olarak birkaç tane küçük leke bulunabilir.
Genellikle bir tek leke şeklinde kendisini gösterir. His bozukluğu da gösteren bu leke etrafa doğru yayılabilir veya ortası iyileşebilir.
Günümüzde cüzzam korkulacak bir hastalık olmaktan çıkmıştır . Tanı koyulduğunda tedavisi kesin olarak yapılabilmektedir. Bir çok hastalıkta olduğu gibi erken tanı önemlidir. Erken tanı yapıldığı durumlarda hiçbir kalıcı sakatlık oluşmadan tedavi mümkündür.
Tedavi bakterinin duyarlı olduğu antibiyotikler ile yapılır. Dapsone (diaminodipheynlsulfone, DSS), sulfonlar, rifampisin ve ethionamid gibi ilaçlar kullanılabilir.
Hastalık yetişkinlere bulaşmaz. Ancak hastalara yakın çevredeki çocukların hastalıktan korunması düşünülebilir. Bunun için BCG aşılamaları ve 2 yaşından küçüklere haftada 5 mg ve 2 yaştan büyüklere de haftada 10 mg Dapsone adlı ilaç verilebilir. Çocukların hastalık olan çevreden uzaklaştırılmaları en uygun tedbirdir.
Cüzzam, ihbarı zorunlu bir hastalık olup , tedavi devlet eliyle ve ücret alınmadan yapılmaktadır. Cüzzamın tıbbi tedavisi kadar cerrahi tedavisi, fizik ve psikiyatrik tedavisi de çok önemlidir.
Türkiye’de 2002 yılı rakamlarına göre 2500 lepralı hasta bulunmaktadır. Hastalığa Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da daha sık rastlanmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
-> "Anonim" seçeneğiyle isim vermeden yorum yazılabilir.
-> "Adı/URL" seçeneğiyle sadece isim verilerek de yorum eklenebilir.
-> Yorum yazarken anlaşılır olmaya ve Türkçe yazım kurallarına uymaya çalışınız!