• Son Eklenenler

    Türkiyenin Bilgi Blogu, Blogger Destek

    Ücretsiz Firma Ekle
    loading...

    22 Temmuz 2011 Cuma

    Ergenekon Destanı

    Türk illerinde Türk oku ötmeyen, Türk kolu yetmeyen, Türk'e boyun eğmeyen bir yer yoktu. Bu durum yabancı kavimleri kıskandırıyordu. Yabancı kavimler birleştiler, Türklerin üzerine yürüdüler. Bunun üzerine Türkler çadırlarını, sürülerini bir araya topladılar; çevresine hendek kazıp beklediler. Düşman gelince vuruşma da başladı. On gün savaştılar. Sonuçta Türkler üstün geldi.

    Bu yenilgileri üzerine düşman kavimlerin hanları, beğleri av yerinde toplanıp konuştular. Dediler ki: ''Türkler'e hile yapmazsak halimiz yaman olur!''

    Tan ağaranda, baskına uğramış gibi, ağırlıklarını bırakıp kaçtılar. Türkler, "Bunların gücü tükendi, kaçıyorlar'' deyip artlarına düştüler. Düşman, Türkler'i görünce birden döndü. Vuruşma başladı. Türkler yenildi. Düşman, Türkler'i öldüre öldüre çadırlarına geldi. Çadırlarını, mallarını öyle bir yağmaladılar ki tek kara kıl çadır bile kalmadı. Büyüklerin hepsini kılıçtan geçirdiler, küçükleri tutsak ettiler.

    O çağda Türklerin başında İl Kağan vardı. İl Kağan'ın da birçok oğlu vardı. Ancak, bu savaşta biri dışında tüm çocukları öldü. Kayı (Kayan) adlı bu oğlunu o yıl evlendirmişti. İl Kağan'ın bir de Tokuz Oğuz (Dokuz Oğuz) adlı bir yeğeni vardı; o da sağ kalmıştı. Kayı ile Tokuz Oğuz tutsak olmuşlardı. On gün sonra ikisi de karılarını aldılar, atlarına atlayarak kaçtılar. Türk yurduna döndüler. Burada düşmandan kaçıp gelen develer, atlar, öküzler, koyunlar buldular. Oturup düşündüler: ''Dört bir yan düşman dolu. Dağların içinde kişi yolu düşmez bir yer izleyip yurt tutalım, oturalım.'' Sürülerini alıp dağa doğru göç ettiler.

    Geldikleri yoldan başka yolu olmayan bir yere vardılar. Bu tek yol da öylesine sarp bir yoldu ki deve olsun, at olsun güçlükle yürürdü; ayağını yanlış yere bassa, yuvarlanıp paramparça olurdu.

    Türklerin vardıkları ülkede akarsular, kaynaklar, türlü bitkiler, yemişler, avlar vardı. Böyle bir yeri görünce, ulu Tanrı'ya şükrettiler. Kışın hayvanlarının etini yediler, yazın sütünü içtiler. Derisini giydiler. Bu ülkeye ''Ergenekon'' dediler.

    Zaman geçti, çağlar aktı; Kayı ile Tokuz Oğuz'un birçok çocukları oldu. Kayı'nın çok çocuğu oldu, Tokuz Oğuz'un daha az oldu. Kayı'dan olma çocuklara Kayat dediler. Tokuz'dan olma çocukların bir bölümüne Tokuzlar dediler, bir bölümüne de Türülken. Yıllar yılı bu iki yiğidin çocukları Ergenekon'da kaldılar; çoğaldılar, çoğaldılar, çoğaldılar. Aradan dört yüz yıl geçti.

    Dört yüz yıl sonra kendileri ve süreleri o denli çoğaldı ki Ergenekon'a sığamaz oldular. Çare bulmak için kurultay topladılar. Dediler ki: ''Atalarımızdan işittik; Ergenekon dışında geniş ülkeler, güzel yurtla varmış. Bizim yurdumuz da eskiden o yerlerde imiş. Dağların arasını araştırıp yol bulalım. Göçüp Ergenekon'dan çıkalım. Ergenekon dışında kim bize dost olursa biz de onunla dost olalım, kim bize düşman olursa biz de onunla düşman olalım.''

    Türkler, kurultayın bu kararı üzerine, Ergenekon'dan çıkmak için yol aradılar; bulamadılar. O zaman bir demirci dedi ki: ''Bu dağda bir demir madeni var. Yalın kat demire benzer. Demirini eritsek, belki dağ bize geçit verir. Gidip demir madenini gördüler. Dağın geniş yerine bir kat odun, bir kat kömür dizdiler. Dağın altını, üstünü, yanını, yönünü odun-kömürle doldurdular. Yetmiş deriden yetmiş büyük körük yapıp, yetmiş yere koydular. Odun kömürü ateşleyip körüklediler. Tanrı'nın yardımıyla demir dağ kızdı, eridi, akıverdi. Bir yüklü deve çıkacak denli yol oldu.

    Sonra gök yeleli bir Bozkurt çıktı ortaya; nereden geldiği bilinmeyen. Bozkurt geldi, Türk'ün önünde dikildi, durdu. Herkes anladı ki yolu o gösterecek. Bozkurt yürüdü; ardından da Türk milleti. Ve Türkler, Bozkurt'un önderliğinde, o kutsal yılın, kutsal ayının, kutsal gününde Ergenekon'dan çıktılar.

    Türkler o günü, o saati iyi bellediler. Bu kutsal gün, Türklerin bayramı oldu. Her yıl o gün büyük törenler yapılır. Bir parça demir ateşte kızdırılır. Bu demiri önce Türk kağanı kıskaçla tutup örse koyar, çekiçle döver. Sonra öteki Türk beğleri de aynı işi yaparak bayramı kutlarlar.

    Ergenekon'dan çıktıklarında Türklerin kağanı, Kayı Han soyundan gelen Börteçine (Bozkurt) idi. Börteçine bütün illere elçiler gönderdi; Türklerin Ergenekon'dan çıktıklarını bildirdi. Ta ki, eskisi gibi, bütün iller Türklerin buyruğu altına girene kadar. Bunu kimi iyi karşıladı, Börteçine'yi kağan bildi; kimi iyi karşılamadı, karşı çıktı. Karşı çıkanlarla savaşıldı ve Türkler hepsini yendiler. Türk Devleti'ni dört bir yana egemen kıldılar.

    Kaçınız bilirsiniz, biz nerelerden geldik

    Atamız Kayan gibi, dağlardan akan seldik

    Bugün anlatacağım, geldiğimiz yerleri

    O dağları, taşları, ovayı, nehirleri

    İyi dinleyin beni, ki yaşayın o anı

    Öyle anlatayım ki, unutmayın o anı

    İyi bilin, öğrenin, anlatın unutmadan

    Tek sözü eksiltmeden, bir kelime katmadan

    İl Han Kağan baştaydı, kuvvetliydi Gök Türkler

    Savaşa doymuyordu, heyecanlı yürekler

    Okunun ötmediği, kılıcın yetmediği

    Millet kalmış mıydı ki, tek mağlup etmediği

    Bir de Sevinç Han vardı, Moğolların başında

    Yaşını da bilirim, İl Han Kağan yaşında

    Diş geçirememişti, yiğit Türk çerisine

    İlerlemişti Türkler, Moğol içerisine

    Sevinç Han dayanamaz, mektup yollar dört yana

    Der ki: "Türkler düşmandır, hem bana hem de sana."

    Toplanıp çevre beyler, varırlar bir karara

    Birleşmeli hep birden, açmalı Türk`te yara

    Haber alır İl Han`ım, geldi savaşın çağı

    Beş bin ordu birleşse, sönmez Türk`ün ocağı

    Gök Türkler yener yine, şaşırır karşı beyler

    Hele bir görün bakın, Sevinç Han şimdi neyler

    Bırakıp hayvanları, kaçar Moğol ordusu

    Bu ne anlama gelir, sorulmamış sorgusu

    Türkler başlar şölene, hem yeyip hem içmeye

    Ama Moğol uyumaz, gelir kanım içmeye

    Ani bir baskın olur, bir bir düşer Türk eri

    Her yan cesetle dolar, ayrık gövdeyle seri

    İki alp er çarpışır, adları Kayan, Tukuz

    Unutma biz bir yaydan, atılan dokuz okuz

    Kayan, kağan oğluydu, dağdan akan sel gibi

    Tukuz, kağan yeğeni, gökten esen yel gibi

    Gözlerinin önünde, yok oldu budunları

    Atlayıp da atlara, kaçtılar kadınları

    Kaçtılar dediysem ben, sanmayın ki korkudan

    Beyleri emretmişti, ar denilen duygudan

    Almıla idi biri, Bengül de ötekisi

    Gittiler Kutlu Dağ`a, at üstünde ikisi

    Kayan ve Tukuz, bitik; yığıldılar toprağa

    Türk`ün bu helal kanı, feda olsun bayrağa

    Sevinç Han geri döndü, Türkler öldü sanarak

    Bir kahkaha patlattı, manzaraya kanarak

    Derken bir kıpırdanma, Tukuz kalktı ayağa

    Taşıdı Kayan`ı da, kuytuda bir oyuğa

    Almıla ile Bengül, döndüler sonraki gün

    Ama kaçmalıydılar, öz vatanından sürgün

    Yiğitleri yaralı, halleri yok ölmeye

    Ne ölmeye hal kaldı, ne de bir tek gülmeye

    Kutle Dağ`a vardılar, kaldılar bir kaç gece

    İyileşti yiğitler, gezdiler gündüz gece

    Aradılar o kadar, sonunda da buldular

    Bu korkulu yaşamdan, sonunda kurtuldular

    Lakin bu yerin yolu, geçit vermez pek kolay

    O anda oluverdi, o ne muhteşem olay

    Bir bozkurt peyda oldu, düştü dördün önüne

    Yol gösterdi onlara, bu cennetin içine

    Öyle bir yer ki ora, Kök Tanrı`dan hediye

    Kapattılar geçidi, yağı bulmasın diye

    Dediler buraya ad, koyalım "Ergenekon"

    "Ergene": "dağ kameri"; ve "diklik" demektir "kon"...

    Asena`nın kurtları, girdiler güzel yurda

    Hepsi duacıydılar, o yol gösteren kurda

    Kağan soyunda gelen, Kayan önderleriydi

    O demirden kurt başlı bayrak gönderleriydi

    Ergenekon onlara, yurt oldu tam dört yüz yıl

    Hatırla o günleri, sarhoşluğundan ayıl

    Dört yüz yıl çoğaldılar, yaşlıları ölürken

    Boy boy oldu Tukuzlar, Kayat ve de Türülken

    Tukuzlar ve Türülken, atalarıdır Tukuz

    Sonra da bu iki kol, oldular Dokuz Oğuz

    Kayat; soyu Kayan`ın, kağanlar hep bu boydan

    Çıkmadılar töreden, hepsi de aynı soydan

    Şölen yaptılar her yıl, anarak kutlu günü

    Unutmadılar bir an, ne yağıyı ne dünü

    Dört yüzüncü şölende, kağandı Börte Çine

    Türk`ün öç duyguları, bir başka coştu yine

    O savaşta olanlar, Gök Türk`üme ar gelir

    Sığmaz oldu tümenler, Ergenekon dar gelir

    Ama burdan çıkmanın, bir çaresi yok muydu

    Demirden dağı gören, o tarihte yok muydu

    Bütün halk arar oldu, kurtuluşun yolunu

    Gözler hep tarar oldu, hem sağını solunu

    Bir çocuk çoban vardı, yiğit Tirek adında

    O ne kaval çalardı, bu on yedi yaşında

    Bu Tirek çalmaz sanki, kavalıyla inlerdi

    Çalmaya başlayınca, bütün oba dinlerdi

    Kavalıyla dosttu o, üflerdi sevdasını

    Kattı Ergenekon`dan, bir çıkış arzusunu

    Gök gözlü bir kök böri, varıp geldi önüne

    Sonra yavaaaş yürüdü, bir çıplak dağ yönüne

    Tirek eve dönünce, anlattı demirciye

    Dedi: "Ey bilge kişi, bu kurt gelir de niye?"

    Demirci hazırlandı, sabah Tirek`le gitti

    Düştü kurdun peşine, dağ önünde yol bitti

    Anladı ki demirci, bu dağ saf demirdendir

    Ve bu gök tüylü böri, ulu Kök Tengri`dendir

    Dönüp anlattı Han`a, bütün bu olanları

    Demir dağı eritip, yol açmak planları

    Yığdılar odun, kömür ve devasa körükler

    Bu son umutlarıydı, çıkmalıydı Gök Türkler

    Dualar eşliğinde, yakıldı koca ateş

    Sonunda eridi dağ, sevindi bacıkardeş

    Bir öncü yolladılar dışarıya bakmaya

    Sabırsızdı Gök Türkler, öz yurduna akmaya

    Öncü giden dönünce, mutlu haber verince

    Tuğlar kalktı havaya, bu ereğe erince

    Çıkıp Ergenekon`dan, dost ile dost oldular

    Varıp atayurduna, yiğitçe öç aldılar

    Yüzlerce yıl solmadan, hep tomurcuk verdiler

    Dirlik düzen içinde, yaşayıp yeşerdiler

    Ateşte demir dövüp, her yıl hiç unutmadan

    Yaşattılar o günü, hem de hiç aksatmadan...

    ..........

    Ozan Çu-çu anlattı, size kutlu destanı

    Siz de anlatasınız, gence dostu düşmanı

    Sözümüz uzun oldu, lakin gönülden oldu

    Giden bir kaç dakika, yine ömürden oldu...


    Türk Destanları

    Hiç yorum yok:

    Yorum Gönder

    -> "Anonim" seçeneğiyle isim vermeden yorum yazılabilir.
    -> "Adı/URL" seçeneğiyle sadece isim verilerek de yorum eklenebilir.
    -> Yorum yazarken anlaşılır olmaya ve Türkçe yazım kurallarına uymaya çalışınız!

    loading...

    Uyarı

    Bu sitedeki içerikler tanı ve tedavi amaçlı değil, tamamen bilgilenme ve sağlıklı kalma konusunda tavsiye amaçlıdır. Burdaki bilgilerin tanı ve tedavi amaçlı kullanılmasından doğacak sonuçlardan sitemiz sorumlu tutulamaz. Sağlık ile ilgili bir probleminiz olması durumunda bir doktora başvurmalısınız.


    Bilgitc.blogspot.com makale ve sağlık yazılarınızın telif hakkını gözetmektedir. Eğer yazınızın bu sayfada yer almasını istemiyorsanız veya belirli bir kaynağa yönlendirilmesini istiyorsanız lütfen bu linke tıklayarak bizimle temasa geçin

    İletişim Formu

    Ad

    E-posta *

    Mesaj *