• Son Eklenenler

    Türkiyenin Bilgi Blogu, Blogger Destek

    Ücretsiz Firma Ekle
    loading...

    19 Temmuz 2011 Salı

    Kanlı Koca Oğlu Kan Turali

    Oğuz zamanında Kanglı Koca derlerdi bir gürbüz er var idi. Yetişmiş bir yiğit oğlu var idi, adına Kan Turalı derlerdi.

    Kanglı koca der: “Dostlar, babam öldü ben kaldım, yerini yurdunu tuttum, yarınki gün ben öleceğim oğlum kalacak, bundan daha iyisi yoktur ki (en iyisi) gözüm görürken oğul gel seni evlendireyim.” dedi. Oğlan der: “Baba madem ki beni evlendireyim diyorsun, bana lâyık kız nasıl olur?” Kan Turalı der: “Baba ben yerimden kalkmadan o kalkmış olmalı, ben kara koç atıma binmeden o binmiş olmalı, ben kanlı kâfir eline varmadan o varmış bana baş getirmiş olmalı.” dedi. Kanglı Koca der: “Oğul sen kız istemezmişsin, bir yiğit bahadır istermişsin, onun arkasında yiyesin içesin hoş geçesin (gününü gün edesin).” Der: “Evet canım baba öyle isterim, ya varasın cici bici Türkmen kızını alasın, birdenbire kayayım üzerine düşeyim, karnı yırtılsın.” dedi. Kanglı Koca der: “Oğul kız görmek senden, mal rızk vermek benden.” dedi.

    Böyle diyince yiğitler ejderhası Kan Turalı yerinden kalktı. Kırk yiğidini yanına aldı. İç Oğuz’u gördü, kız bulamadı. Çekildi geri döndü, evlerine geldi. Babası der: “Oğul kız buldun mu?” Kan Turalı der: “Yıkılsın Oğuz elleri, bana yarar kız bulamadım baba.” dedi. Babası der: “Hey oğul kız dileyip varan böyle varmaz.” Kan Turalı der: “Ya nasıl varır baba?” dedi. Kanglı Koca der: “Oğul sabah varıp öğlen gelmek olmaz, öğlen varıp akşam gelmek olmaz, oğul sen mala dört elle sarıl, yığ, ben sana kız aramağa gideyim.” dedi.

    Kanglı Koca sevine kıvana kalktı. Ak sakallı çok yaşlı (pir) ihtiyarları yanına aldı. İç Oğuz’a girdi, kız bulamadı. Dolandı Dış Oğuz’a girdi, bulamadı. Dolandı Tırabuzan’a geldi.

    Meğer Tırabuzan tekürünün (melikinin, kâfir beyinin, tekfurunun)bir fevkalâde güzel dilber kızı var idi. Sağına soluna iki çift yay çekerdi. Attığı ok yere düşmezdi. O kızın üç canavar kalınlığı kaftanlığı (başlığı, çeyizliği) var idi. “Kim o üç canavarı bastırsa yense öldürse kızımı ona veririm” diye vâd eylemişti. Bastıramasa başını keserdi. Böylelikle otuz iki kâfir beyinin oğlunun başı burç bedeninde kesilip asılmıştı. O üç canavarın biri kükremiş aslan idi, biri kara boğa idi, biri de kara erkek deve idi. Bunların her birisi bir ejderha idi. Bu otuz iki baş ki burçta asılmıştı, kükremiş aslan ile kara erkek devenin yüzünü görmemişlerdi, ancak boğa boynuzunda helâk olmuşlardı.

    Kanglı Koca bu başları ve bu canavarları gördü, başında olan bit ayağına toplandı (korkudan ve hayretten dona kaldı). Der: “Varayım oğluma doğru haber vereyim, hüneri var ise gelsin alsın, yoksa evdeki kıza razı olsun.” dedi.

    At ayağı çabuk (yel gibi), ozan dili çevik olur. Kanglı koca giderek geldi Oğuz’a çıktı. Kan Turalı’ya haber oldu, “Baban geldi.” dediler. Kırk yiğit ile babasına karşı vardı. Elini öptü, der: “Canım baba bana yarar kız buldun mu?” Der: “Buldum oğul hünerin var ise.” dedi. Kan Turalı der: “Altın akçe mi ister, katır deve mi ister?” Babası der: “Oğul hüner gerek hüner.” dedi. Kan Turalı der: “Baba yelesi kara cins atıma eyer vurayım, kanlı kâfir eline akın edeyim, baş keseyim, kan dökeyim, kâfire kan kusturayım, kul hizmetçi getireyim, hüner göstereyim.” Kanglı Koca der: “Hay canım oğul hüner dediğim o değil. O kız için üç canavar beslemişler. Kim ki o üç canavarı bastırır, o kızı ona verirler. Bastırıp öldürmese onun başını keserler burca asarlar.” Kan Turalı der: “Baba bu sözü sen bana dememeliydin, madem ki dedin, elbette varmalıyım, başıma kakınç, yüzüme dokunç (yüze vurulan), olmasın, kadın ana bey baba esen kalın.” dedi. Kanglı koca der: “Gördün mü ben bana nettim, oğlana korkunç haberler vereyim, belki gitmez döner.” dedi. Kanglı koca burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

    Der:
    Oğul senin varacağın yerin
    Dolamaç dolamaç yolları olur
    Atlı batıp çıkamaz onun balçığı olur
    Alaca yılan sökemez onun ormanı olur
    Gök ile boy ölçüşen onun kalesi olur
    Göz kakarak gönül alan onun güzeli olur
    Hay demeden baş getiren cellâdı olur
    Sırtında kalkan oynar yayası olur
    Yaman yerlere yeltendin geri dön
    Ak sakallı babanı ihtiyarcık olmuş ananı ağlatma

    dedi. Kan Turalı kızdı, der:

    Ne söylüyorsun ne diyorsun canım baba
    Bu kadar işten korkan yiğit mi olur
    Alp ere korku vermek ayıp olur
    Dolamaç dolamaç yollarını
    Kadir kor ise geceleyin at sürüp geçeyim
    Atlı batıp çıkamaz onun balçığına kumlar döşeyeyim
    Alaca yılan sökemez ormanını
    Çakmak çakıp ateşe vereyim
    Gök ile boy ölçüşen kalelerini
    Kadir kor ise yapayım yıkayım
    Göz kakarak gönül alan güzelinin boynunu öpeyim
    Sırtında kalkan oynar yayasının
    Kadir kor ise başını keseyim
    Ya varayım ya varmayayım
    Ya geleyim ya gelmeyeyim
    Ya kara erkek devenin göğsü altında kalayım
    Ya boğanın boynuzuna ilişeyim
    Ya kükremiş aslanın pençesinde didileyim
    Ya varayım ya varmayayım
    Ya geleyim ya gelmeyeyim
    Yine görünceye kadar bey baba hatun ana esen kalın

    dedi. Gördüler ki namus için durmuyor, dediler: “Oğul uğurun açık olsun, sağ esen varıp gelesin.” dediler. Babasının anasının ellerini öptü.

    Kırk yiğidini yanına aldı. Yedi gün yedi gece at koşturdular. Kâfirin hudut boyuna eriştiler, çadır diktiler. Koşucu atını koşturup Kan Turalı gürzünü göğe atıyor, inip yere düşmeden kavrıyor, tutuyor,

    Kırk eşim kırk arkadaşım
    Yüğrük (koşucu) olsa yarışsam
    Hak Taâla inayet eylese
    Üç canavarı öldürsem
    Güzeller sultanı sarı elbiseli Selcen Hatunu alsam
    Babamın anamın evine dönsem
    Hey kırk eşim kırk arkadaşım
    Kırkınıza kurban olsun benim başım

    diye söylüyordu.

    Bunlar bu sözde iken meğer hanım teküre haber vardı. “Oğuz’dan Kan Turalı derler bir yiğit var imiş, kızını istemeğe geliyor.” dediler. Kâfirler yedi ağaç yer karşı geldiler, “Neye geldiniz bey yiğitler?” dediler. “Karşılıklı vermeğe almağa geldik.” dediler. İzzet hürmet eylediler. Ak çadır diktiler, alaca halı düşediler, ak koyun kestiler, yedi yıllık al şarap içirdiler. Alıp bunları teküre getirdiler.
    Tekür taht üzerinde oturmuştu. Yüz kâfir gizlice giyimini (zırhını) giyinmişti. Yedi kat meydanı dolandı geldi. Meğer kız meydanda bir köşk yaptırmıştı. Bütün yanında olan kızlar al giymişlerdi, kendisi sarı giymişti, yukarıdan temâşa ediyordu. Kan Turalı geldi, kara şaykalı (şavka denilen bir cins kumaştı) teküre selâm verdi. Tekür selâm aldı. Alaca halı döşediler, oturdu. Tekür der: “Yiğit nereden geliyorsun?” Kan Turalı yerinden kalkı verdi, sallana sallana yürüdü, ak alnını açtı, ak bileklerini sıvadı, dedi ki:

    Karşı yatan kara dağını aşmağa gelmişim
    Akıntılı suyunu geçmeğe gelmişim
    Dar eteğine geniş koltuğuna sığınmaya gelmişim
    Tanrı buyruğu ile Peygamber kavli ile
    Kızını almağa gelmişim

    dedi. Tekür der: “Bu yiğidin sözü hızlı, eğer elinde hüneri var ise.” Tekür der: “Bu yiğidi anadan doğma soyundurun.”

    Soyundurdular. Kan Turalı altınlı ince keten bezini beline sardı. Kan Turalı’yı alıp meydana getirdiler. Kan Turalı cemâl (yüz güzelliği) ve kemal sahibi idi. Oğuz’da dört yiğit yüz örtüsü ile gezerdi. Biri Kan Turalı, biri Kara Çöğür ve oğlu Kırk Kınak ve boz aygırlı Beyrek. Kan turalı yüz örtüsünü sıyırdı açtı. Kız köşkten bakıyordu, eli ayağı gevşedi, kedisi miyavladı, avsıl (bir sığır hastalığı, buna yakalanan hayvanın ağzından su akar) olmuş dana gibi ağzının suyu aktı. Yanındaki kızlara der: “Hak Taâla babamın gönlüne merhamet lütfetse de başlık kesip beni o yiğide verse, bunun gibi yiğit yazık olur ki canavarlar elinde helâk olsun.” dedi.

    Bu sırada demir zincirle boğayı getirdiler. Boğa dizini çöktü, boynuzu ile mermer taşı yuğurdu peynir gibi ditti. Kâfirler der: “Şimdi yiğidi atar, yıkar, yere serer, delik deşik eder, yıkılsın Oğuz elleri, kırk yiğit bir bey oğlu ile bir kızdan ötürü ölmek ne oluyor.” dediler. Bunu işitince kırk yiğit ağlaştılar. Kan turalı sağına baktı kırk yiğidini ağlar gördü, soluna baktı öyle gördü. Der: “Hey kırk eşim kırk arkadaşım, niye ağlıyorsunuz, kolca kopuzumu getirin övün beni.” dedi. Burada kırk yiğit Kan Turalı’yı övmüşler, görelim hanım nasıl övmüşler:

    Der:

    Sultanım Kan Turalı
    Kalkarak yerinden doğrulmadın mı
    Yelesi kara cins atına binmedin mi
    Arku Beli Ala Dağı
    Avlayarak kuşlayarak aşmadın mı
    Babanın ak otağının eşiğinde
    Hizmetçiler inek sağar görmedin mi
    Boğa boğa dedikleri
    Kara inek buzağısı değil midir
    Alp yiğitler hasmından kaygılanır mı olur
    Sarı elbiseli Selcen Hatun köşkten bakar
    Kime baksa aşk ile ateşe yakar
    Kan Turalı sarı elbiseli kız aşkına bir hû (Hû diye seslenmek Allah!.. derviş selâmı)

    dedi.

    “Bre boğanızı koyu verin gelsin.” dedi. Boğanın zincirini aldılar, salı verdiler. Boynuzu elmas mızrak gibi. Kan Turalı’nın üzerine hücum etti. Kan Turalı adı güzel Muhammed’e salâvat getirdi, boğanın alnına öyle bir yumruk vurdu ki boğayı kıçı üzerine çökertti. Alnına yumruğunu dayadı, sürdü meydanın başına çıkardı. Çok uğraştılar. Ne boğa yener, ne Kan Turalı yener. Küt küt boğa solumağa başladı. Ağzı köpüklendi. Kan Turalı der: “Bu dünyayı erenler akıl ile bulmuşlardır, bunun önünden sıçrayayım, ne hünerim var ise ardından göstereyim.” dedi. Adı güzel Muhammed’e salâvat getirdi, boğanın önünden savruldu. Boğa boynuzu üzerine dikildi. Kuyruğundan üç kere kaldırıp yere attı. Kemikleri hurdahaş oldu. Bastı boğazladı. Bıçak çıkarıp derisini yüzdü. Etini meydanda bırakarak derisini Tekür’ün önüne getirip der: “Yarın sabah kızını bana veresin.” dedi. Tekür der: “Bre kızı verin, şehirden sürün, çıksın gitsin.” dedi. Tekür’ün kardeşi oğlu var idi, der: “Canavarların sultanı aslandır, onunla da oyun göstersin, kızı ondan sonra verelim.” dedi.

    Vardılar aslanı çıkardılar, meydana getirdiler. Aslan haykırdı, meydanda ne kadar at var ise kan kaşandı. Yiğitleri der: “Boğadan kurtuldu, aslandan nasıl kurtulsun” dediler, ağlaştılar. Kan Turalı yiğitlerini ağlar gördü, der: “Bre alca kopuzumu ele alın beni övün, sarı elbiseli kız aşkına bir aslandan döneyim mi” dedi. Arkadaşları burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

    Der:

    Sultanım Kan Turalı
    Akça sazlar içinde sarı deriler görüp taylar basan
    Kara çelik öz kılıçtan dönmeyen
    Ak kirişli katı yaydan korkmayan
    Ak tüylü delici oktan çekinmeyen
    Canavarlar sultanı kükremiş aslan kıran (büyük, en büyük, heybetli)
    Alaca köpek yavrusuna kendisini dalatır mı
    Alp yiğitler savaş günü hasmından kaygılanır mı

    dediler.

    Sarı elbiseli Selcen Hatun köşkten bakar
    Kime baksa aşk ile ateşe yakar
    Kan Turalı sarı elbiseli kız aşkına bir hû

    dedi.

    Kan Turalı, “Bre kâfir aslanını koyu ver gelsin.” dedi. “Kara çelik öz kılıcım yok ki kapıştığı zaman iki biçeydim, sana sığındım cömertler cömerdi gâni Tanrı, medet.” dedi. Aslanı koyu verdiler, sürdü geldi. Kan turalı bir çoban keçesini eline doladı, aslanın pençesine sunu verdi. Adı güzel Muhammed’e salâvat getirdi, aslanın alnını gözetip öyle bir vurdu ki, yumruk çenesine dokundu ufattı. Ensesinden tuttu belini yüzdü, sonra kaldırıp yere vurdu, hurdahaş oldu. Tekür’ün önüne geldi, dedi: “Dost, kızını bana ver .” dedi. Tekür der: “Kızı getirin verin, bu yiğidi gözüm gördü, gönlüm sevdi, ister dursun ister gitsin.” dedi. Yine kardeşi oğlu der: “Canavarların başı devedir, onunla da oyununu oynasın.” dedi. “Ondan sonra kızı verelim.” dedi.
    Tanrı’dan inayet olunca beyin paşanın himmeti Kan Turalı’nın oldu. Tekür “Devenin ağzını yedi yerden bağlayın.” dedi. Hasut kâfirler bağladılar, yularını sıyırıp salı verdiler. Kan Turalı fırlar devenin koltuğundan girer, fırlar çıkar. Sarhoş yiğit hem iki canavarla savaşmıştı, kaydı düştü. Altı cellât ensesine geldiler, yalın kılıç tuttular. Burada arkadaşlar söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

    Kalkarak Kan Turalı yerinden doğruluverdin
    Yelesi kara cins atına sıçrayıp bindin
    Elâ gözlü yiğitlerini yanına aldın
    Arku Beli Ala Dağı geceleyin aştın
    Akıntılı güzel suyunu geceleyin geçtin
    Kanlı kâfir eline geceleyin girdin
    Kara boğa geldiğinde hurdahaş eyledin
    Kükremiş aslan geldiğinde belini büktün
    Kara erkek deve geldiğinde niye geçtin (kendinden geçtin)
    Kara kara dağlardan haber aşar
    Kanlı kanlı sulardan haber geçer
    Kudretli Oğuz eline haber varır
    Kanglı koca oğlu Kan Turalı netmiş derler
    Kara boğa geldiğinde kıpırdatmamış
    Kükremiş aslan geldiğinde belini bükmüş
    Kara erkek deve geldiğinde niye geçmiş derler
    Büyük küçük kalmaz söz eder
    Yaşlı kadın erkek dedikodu eder
    Ak sakallı baban dertli olur
    İhtiyarcık olmuş anan kan yaş döker
    Hanım kalkarak yerinden doğrulmazsan
    Altı cellât ensende yalın kılıç tutar
    Birdenbire güzel başını keser
    Aşağıdan yukarı bakmaz mısın
    Karşına alaca kaz geldi şahinini atmaz mısın
    Sarı elbiseli Selcen Hatun işaret eder görmez misin
    Seni deve burnundan perişan olur dediler bilmez misin
    Sarı elbiseli Selcen Hatun köşkten bakar
    Kime baksa aşk ile ateşe yakar
    Kan Turalı sarı elbiseli kız aşkına bir hû

    dedi. Kan Turalı ayağa kalktı. Der: “Bre ben bu devenin burnuna yapışınca o kız sözü ile yapıştı derler, yarın Oğuz eline haber varır, deve elinde kalmıştı kız kurtardı derler, bre kolca kopuzumu çalın övün beni, yaradan kadir Tanrı’ya sığındım, bir erkek deveden döneyim mi, inşallah bunun da başını keseyim.” dedi. Yiğitleri Kan Turalı’yı övüp söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

    Kapkayalar başında yuva tutan
    Kadir ulu Tanrı’ya yakın uçan
    Mancınığı ağır taştan vızıldayıp müthiş inen
    Arı gölün ördeğini şakıyıp alan
    Koca üveyik dipte yürürken çekip yüzen
    Karıncığı aç olsa kalkıp uçan
    Cümle kuşlar sultanı kartal kuşu
    Kanadıyle saksağana kendisini bağırtır mı (şakıtır mı)
    Alp yiğitler savaş günü hasmından kaygılanır mı

    dediler.

    Sarı elbiseli Selcen Hatun köşkten bakar
    Kime baksa aşk ile ateşe yakar
    Kan Turalı sarı elbiseli kız aşkına bir hû

    dedi.

    Kan Turalı adı güzel Muhammed’e salâvat getirdi, deveye bir tekme vurdu. Deve bağırdı. Bir daha vurdu, deve ayağı üzerinde duramadı yıkıldı. Basıp iki yerden boğazladı. Arkasından iki kayış çıkardı, tekürün önüne bıraktı, der: “Akıncıların okluğunun bağı, üzengisinin kayışı kopar, dikmek için lâzım olur.” dedi. Tekür der: “Vallah bu yiğidi gözüm gördü gönlüm sevdi.” dedi.

    Kırk yerde otağ diktirdi. Kırk yerde kızıl alaca gelin odası diktirdi. Kan Turalı ile kızı getirip gelin odasına koydular. Ozan geldi coşturucu havalar çaldı. Oğuz yiğidinin yüreği kabardı. Kılıcını çıkardı, yere çaldı, kertti, dedi ki: “Yer gibi kertileyim, toprak gibi savrulayım, kılıcıma doğranayım, okuma saplanayım, oğlum doğmasın, doğarsa on güne varmasın, bey babamın kadın anamın yüzünü görmeden bu gelin odasına girersem.” dedi. Evini çözdü, devesini bağırttı, kara koç atını kişnetti, geceyi gündüze kattı, göçtü.

    Yedi gün yedi gece at koşturdu. Oğuz’un hudut boyuna çıktı, çadır dikti. Kan Turalı der:
    Hey kırk eşim kırk arkadaşım
    Kurban olsun size benim başım

    Hak Taâla yol verdi vardım, o üç canavarı öldürdüm, sarı elbiseli Selcen Hatun’u aldım geldim, haber eyleyin babam bana karşı gelsin.” dedi.

    Kan Turalı baktı gördü bu konduğu yerde kuğu kuşları, turnalar, sülünler, keklikler uçuyorlar. Soğuk soğuk sular, çayırlar, çimenler… Selcen Hatun bu yeri güzel gördü, beğendi. İndiler yeme içme ile meşgul oldular. Yediler içtiler.

    O zaman da Oğuz yiğitlerine ne kaza gelse uykudan gelirdi. Kan Turalı’nın uykusu geldi, uyudu. Uyurken kız der: “Benim aşıklarım çoktur, ansızın dört nala gelmesin, tutup yiğidimi öldürmesinler, akça yüzlü ben gelini tutup babamın anamın evine iletmesinler.” dedi. Kan Turalı’nın atının giyimini sessizce tuttu giydirdi. Kendisi de giyimini sessizce tuttu giyindi. Mızrağını eline aldı, bir yüksek yere çıktı, bekledi.

    Meğer hanım Tekür pişman oldu. “Üç canavar öldürdüğü için bir kızcağızımı aldı gitti.” dedi. Gizlice kara elbiseli, mavi demirli altı yüz kâfir seçti. Gece gündüz at koşturdular. Ansızın yetiştiler.

    Kız hazır idi. Baktı gördü dört nala yetiştiler, atını oynattı, Kan Turalı’nın üzerine geldi. Söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

    Der:

    Gafil olma kara başını kaldır yiğit
    Elâ süzme güzel gözünü aç yiğit
    Pazularından ak ellerin bağlanmadan
    Ak alnın kara yere tepilmeden
    Birdenbire güzel başın kesilmeden
    Alca kanın yer yüzüne dökülmeden
    Hasım yetişti düşman erişti
    Ne yatıyorsun kalk yiğit
    Kapkayalar oynamadan yer oyuldu
    Yaşlı beyler ölmeden el boşaldı
    Kaynaşarak uğraşarak dağdan indi
    Tertiplenip üzerine düşman geldi
    Yatacak yer mi buldun yurt mu buldun
    Noldu sana

    diye seslendi. Kan Turalı sıçradı uyandı, ayağa kalktı, der: “Ne söylüyorsun güzelim.” dedi. Der: “Yiğidim, üzerine düşman geldi, uyandırmak benden, savaşıp hüner göstermek senden.” dedi. Kan Turalı gözünü açtı, göz kapaklarını kaldırdı. Gördü gelen at üzerinde, giyimini giyinmiş, mızrağı elinde. Yeri öptü, der: “Amennâ ve saddakna (iman ettik ve tasdik ettik, inandık), maksudumuz Hak Taâla katında hasıl oldu.” diyip arı sudan abdest aldı. Ak atına bindi, adı güzel Muhammed’e salâvat getirdi, kara elbiseli kâfire at sürdü, karşı vardı. Selcen Hatun at oynattı Kan turalı’nın önüne geçti. Kan Turalı der: “Güzelim nereye gidiyorsun” dedi. Der: “Bre yiğit, baş esen olsa börk bulunmaz mı olur, bu gelen kâfir çok kâfirdir, savaşalım, dövüşelim, ölenimiz ölsün, sağ kalanımız otağa gelsin.” dedi.

    Burada Selcen Hatun at sürdü. Hasmını bastırdı. Kaçanını kovalamadı, aman diyeni öldürmedi. Öyle sandı ki düşman bastırıldı. Kılıcının kabzası kan içinde otağa geldi, Kan Turalı’yı bulamadı. O sırada Kan Turalı’nın babası anası çıka geldi. Gördüler ki bu gelen kişinin kılıcının kabzası kanlı, oğlu görünmez. Haber sordular, görelim nasıl sordular:
    Anası der:

    Anam kişi kızım kişi
    Sabah erken yerinden kaklı verdin
    Oğlu tutturdun mu
    Birdenbire güzel başını kestirdin mi
    Kadın ana bey baba diye bağırttın mı
    Sen geliyorsun bir beyim görünmüyor bağrım yanıyor
    Ağız dilden birkaç kelime haber bana
    Kara başım kurban olsun gelin sana

    dedi. Kız bildi ki kaynanası kayın babasıdır. Kamçı ile işaret kılıp: “Otağa inin, nerede iner karışır toz var ise ve nerede karga kuzgun oynuyorsa orada arayalım” dedi. Atına mahmuz vurdu, bir yüksek yere çıktı, gözetledi.

    Gördü ki bir derenin içinde toz kâh toplanıyor kâh dağılıyor. Üzerine geldi. Gördü ki Kan Turalı’nın atını oklamışlar, yüzüne kan bürümüş, durmadan kanını siliyor, kâfirler üşüşüyor, kılıcını yalın eyliyor kâfiri önüne katıp kovalıyor. Selcen Hatun bunu böyle gördü, içine ateş düştü. Bir bölük kaza şahin girmiş gibi kâfire at sürdü. Bir ucundan kırıp kafiri öbür ucuna çıktı.

    Kan Turalı baktı gördü ki bir kimse düşmanı önüne katmış kovalıyor. Selcen olduğunu bilmedi. Burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

    Der:

    Kalkıp yerinden doğrulan yiğit ne yiğitsin
    Yelesi kara cins atına binen yiğit ne yiğitsin
    Birdenbire başlar kesen
    Destursuzca benim düşmanıma giren yiğit ne yiğitsin
    Destursuzca düşmana girmek bizim elde ayıp olur
    Bre yürü
    Doğan kuş olarak uçayım mı
    Sakalınla boğazından tutayım mı
    Ansızın senin başını ben keseyim mi
    Alca kanını yer yüzüne dökeyim mi
    Kara başını terkiye (atın arkasına, eyerin arkasına) asayım mı
    Bre belâsı gelmiş yiğit ne yiğitsin
    Çekilip dön

    dedi. Selcen Hatun burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

    Der:

    Hey yiğidim bey yiğidim
    Develer yavrusundan döner mi olur
    Kara koçta cins atlar
    Taycığını teper mi olur
    Ağıllarda akça koyun
    Kuzucağını süser mi olur
    Alp yiğitler bey yiğitler
    Sevgilisine kıyar mı olur
    Yiğidim bey yiğidim
    Bu düşmanın bir ucu ban bir ucu sana

    dedi. Kan Turalı bildi ki bu düşmanı basıp dağıtan Selcen Hatun’dur. Bir tarafına da kendisi girdi. Kılıç çekip yürüdü, kâfir başını kesti. Hasım bastırıldı, düşman kırıldı.

    Selcen Hatun Kan Turalı’yı at arkasına aldı çıktı. Giderken Kan Turalı’nın fikrine geldi ki:

    Kalkıp ey selcen Hatun doğrulduğunda
    Yelesi kara cins atına bindiğinde
    Babamın ak otağının eşiğine indiğinde
    Oğuz’un elâ gözlü kızı gelini destan anlattığında
    Herkes sözünü söylediğinde
    Sen orada durasın övünesin
    Kan Turalı perişan oldu
    At arkasına aldım çıktım diyesin
    Gözüm döndü gönlüm gitti
    Öldürürüm seni

    dedi. Selcen Hatun durumun ne olduğunu bilip söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

    Der:

    Bey yiğit
    Övünürse erkek övünsün aslandır
    Övünmekle kadın erkek olmaz
    Alacak yorgan içinde seninle sarmaşmadım
    Tatlı damak tutarak emişmedim
    Al duvağımın altından söyleşmedim
    Tez sevdin tez usandın kavat oğlu kavat
    Kadir Allah bilir ben sana
    Mûnisim yârım kıyma bana

    dedi. Kan Turalı der: “Yok, elbette öldürmem gerektir” dedi. Kız hiddetlendi, der: “Bre kavat oğlu kavat, ben aşağı kulpa yapışıyorum, sen yukarı kulpa yapışıyorsun, bre kavat oğlu, okunla mı, kılıcınla mı, gel beri konuşalım” dedi.

    Atını tepti, bir yüksek yere çıktı. Okluğundan doksan okunu yere döktü. İki okun temrenini çıkardı. Birini yaya taktı, birini eline aldı. Temrenli ok ile atmaya kıyamadı. Der: “Yiğit at okunu.” Kan Turalı der: “Kızların yolu evveldir, önce sen at” dedi. Kız bir oku Kan Turalı’ya attı. Şöyle ki başında olan bit ayağına indi. İleri gelip Selcen Hatun’u kucaklayıp barışmışlar, emişmişler. Kan Turalı burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

    Der:

    Işıl ışıl ışıldayan ince elbiselim
    Yere basmayıp yürüyen servi boylum
    Kar üzerine kan damlamış gibi kızıl yanaklım
    Çift badem sığmayan dar ağızlım
    Ressamların (veya kâtiplerin) çizdiği kara kaşlım
    Kurumsu (yanan kumaşın isli külü) kırk tutam kara saçlım
    Aslan soyu sultan kızı
    Öldürmeğe ben seni kıyar mıydım
    Kendi canıma kıyarım ben sana kıymam
    Ben seni deniyordum

    dedi. Selcen Hatun da burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

    Der:

    Kalkarak yerimden doğrulurdum
    Yelesi kara cins atıma binerdim
    Babamın ak otağından çıkardım
    Arku Bedi Ala Dağı avlardım
    Alaca geyik yabani geyik kovalardım
    Çekince bir ok ile vururdum
    Temrensiz ok ile yiğit seni deniyordum
    Öldürmeğe yiğidim ben seni kıyar mıydım

    dedi. Irağından yakınından geliştiler, gizli yaka tutarak koklaştılar, tatlı damak vererel emiştiler, ak boz atlara binerek koşuştular, bey babasının yanına eriştiler.

    Babası oğlancığını gördü Allah’a şükürler eyledi. Oğlu ile, gelini ile Kanglı Koca Oğuz’a girdi. Yeşil, alaca, güzel çimene çadır dikti. attan aygır, deveden erkek deve, koyundan koç kestirdi. Düğün etti, Kudretli Oğuz beylerini ağırladı. Altınlıca gölgeliğini dikip Kan Turalı gelin odasına girip muradına maksuduna erişti.

    Dedem Korkut gelerek neşeli havalar çaldı, destan söyledi deyiş dedi. gazi erenlerin başına ne geldiğini söyledi.

    Şimdi hani dediğim bey erenler
    Dünya benim diyenler
    Ecel aldı yer gizledi
    Fâni dünya kime kaldı
    Gelimli gidimli dünya
    Son ucu ölümlü dünya

    Ecel geldiğinde arı imandan ayırmasın. Kadir seni nâmerde muhtaç etmesin. Allah’ın verdiği ümidin kesilmesin. Ak alnında beş kelime dua kıldık, kabul olsun. Âmin diyenler Tanrı’nın yüzünü görsün. Derlesin toplasın günahınızı adı güzel Muhammed Mustafa’ya bağışlasın hanım hey!..


    Dede Korkut Hikayeleri

    Hiç yorum yok:

    Yorum Gönder

    -> "Anonim" seçeneğiyle isim vermeden yorum yazılabilir.
    -> "Adı/URL" seçeneğiyle sadece isim verilerek de yorum eklenebilir.
    -> Yorum yazarken anlaşılır olmaya ve Türkçe yazım kurallarına uymaya çalışınız!

    loading...

    Uyarı

    Bu sitedeki içerikler tanı ve tedavi amaçlı değil, tamamen bilgilenme ve sağlıklı kalma konusunda tavsiye amaçlıdır. Burdaki bilgilerin tanı ve tedavi amaçlı kullanılmasından doğacak sonuçlardan sitemiz sorumlu tutulamaz. Sağlık ile ilgili bir probleminiz olması durumunda bir doktora başvurmalısınız.


    Bilgitc.blogspot.com makale ve sağlık yazılarınızın telif hakkını gözetmektedir. Eğer yazınızın bu sayfada yer almasını istemiyorsanız veya belirli bir kaynağa yönlendirilmesini istiyorsanız lütfen bu linke tıklayarak bizimle temasa geçin

    İletişim Formu

    Ad

    E-posta *

    Mesaj *