• Son Eklenenler

    Türkiyenin Bilgi Blogu, Blogger Destek

    Ücretsiz Firma Ekle
    loading...

    19 Temmuz 2011 Salı

    Kazan Beg Oğlu Uraz Beg'in Tutsak Olması

    Bir gün Ulaş oğlu Kazan Bey yerinden kalkmıştı. Kara yerin üzerine otağlarını diktirmişti. Bin yerde ipek halıcığı döşenmişti. Alaca gölgeliği gök yüzüne yükselmişti. Altın kadehler, sürahiler dizilmişti. Dokuz kara gözlü, örme saçlı, elleri bileğinden kınalı, parmakları süslü, boyunları birer karış kâfir kızları al şarabı altın kadeh ile kudretli Oğuz beylerine gezdiriyorlardı. Her birinden Ulaş oğlu Salur Kazan içmişti. Elbise, kaftan, çadır otağ bağışlıyordu, katar katar develer bağışlıyordu. Oğlu Uruz karşısında yaya dayanıp duruyordu. Sağ yanında kardeşi Kara Göne oturmuştu. Sol yanında dayısı Aruz oturmuştu.

    Kazan sağına baktı kah kah güldü. Soluna baktı çok sevindi. Karşısına baktı oğlancığını, Uruz’u gördü, elini eline çaldı ağladı. Oğlu Uruz’a bu iş hoş gelmedi. İleri geldi, diz çöktü, babasına çağırıp söyler, görelim hanım ne söyler:

    Der:

    Ünümü anla benim sözümü dinle ağam Kazan
    Sağına baktın kah kah güldün
    Soluna baktın çok sevindin
    Karşına baktın beni gördün ağladın
    Sebep nedir söyle bana
    Kara başım kurban olsun babam sana

    dedi.

    Söylemez olursan
    Kalkarak yerimden ban doğrulurum
    Kara gözlü yiğitlerimi beraberime ben alırım
    Kan Akbaza iline ben giderim
    Altın haça elimi ben basarım
    Papaz cübbesi giyen keşişin elini ben öperim
    Kara gözlü kâfir kızını ben alırım
    Daha senin yüzüne ben gelmem
    Ağladığına sebep ne söyle bana
    Kara başım kurban olsun ağam sana
    dedi. Kazan Bey kızardı, oğlanın yüzüne baktı, çağırıp söyler, görelim hanım ne söyler:

    Beri gel tayım oğul
    Sağıma doğru baktığımda kardeşim Kara Göneyi gördüm
    Baş kesmiştir kan dökmüştür ganimet almıştır ad kazanmıştır
    Soluma doğru baktığımda dayım Aruzu gördüm
    Baş kesmiştir kan dökmüştür ganimet almıştır ad kazanmıştır
    Karşıma doğru baktığımda seni gördüm
    On altı yaşına geldin
    Bir gün ola düşeyim öleyim sen kalasın
    Yay çekmedin ok atmadın baş kesmedin kan dökmedin
    Kanlı Oğuz içinde ganimet almadın

    yarınki gün zaman dönüp ben ölüp sen kalınca tacımı tahtımı sana vermezler diye sonumu andım ağladım oğul.” dedi. Uruz burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

    Der:

    A bey baba
    Deve kadar büyümüşsün yavrusu kadar aklın yok
    Tepe kadar büyümüşsün darı kadar beynin yok

    Hüneri oğul babadan mı görür öğrenir, yoksa babalar oğuldan mı öğrenir, ne zaman sen beni alıp kâfir hudut boyuna çıkardın, kılıç çalıp baş kestin, ben senden ne gördüm ne öğreneyim.”dedi. Kazan Bey elini eline çaldı kah kah güldü, der: “A beyler Uruz güzel söyledi, şeker yedi, beyler, siz yiyiniz içiniz, sohbetinizi dağıtmayınız, ben bu oğlanı alayım ava gideyim, yedi günlük azık ile çıkayım, ok attığım yerleri, kılıç çalıp baş kestiğim yerleri göstereyim, kâfir hudut boyuna, Cızığlara, Gökçe Dağa alıp çıkalım, sonra oğlana lâzım olur a beyler.” dedi.

    Yağız al atını çektirdi, sıçradı bindi. Üç yüz süslü, işlemeli giyimli yiğit söyledi, beraberine aldı. Kırk elâ gözlü yiğidini Uruz beraberine aldı. Kazan oğlunu alıp kara dağlar üzerine ava çıktı. Av avladı, kuş kuşladı, yabani geyik yıktı. Yeşil düzlüğe, güzel çimene çadır dikti. Birkaç gün beyler ile yedi içti.

    Meğer Başı Açık Tatyan Kalesi’nden, Ak Saka Kalesi’nden kâfirin casusu var idi. Bunları görüp teküre geldi, der: “Hay ne oturuyorsun, köpeğini havlatmayan, kedini miyavlatmayan alplar başı Kazan oğlancığı ile sarhoş olup yatıyorlar.” dedi. On altı bin kara elbiseli kâfir ata bindi, Kazan’ın üzerine dört nala yetişti.

    Baktılar gördüler altı bölük toz indi. Kimi der: “Geyik tozudur.”, kimi der: “Düşman tozudur.”. Kazan der: “Geyik olsa bir veya iki bölük olurdu, bu gelen bilmiş olun düşmandır.” dedi.

    Toz yarıldı, güneş gibi ışıldadı, deniz gibi çalkandı, orman gibi karardı, on altı bin ip üzengili, keçe börklü, azgın dinli, kızgın dilli kâfir çıka geldi. Kazan yağız al atını çektirdi, sıçrayıp bindi. Oğlu Uruz gemini çektirdi, büyük cins atını oynattı, karşı geldi, der:

    Beri gel ağam Kazan
    Deniz gibi kararıp gelen nedir
    Ateş gibi ışıldayıp yıldız gibi parlayıp gelen nedir
    Ağız dilden beş kelime haber bana
    Kara başım kurban olsun babam sana

    dedi. Kazan der:

    Beri gel arslanım oğul
    Kara deniz gibi çalkalanıp gelen
    Kâfirin askeridir
    Güneş gibi ışıldayıp gelen
    Kâfirin başında miğferidir
    Yıldız gibi parlayıp gelen
    Kâfirin mızrağıdır
    Azgın dinli düşman kâfirdir oğul

    dedi. Oğlan der: “Düşman diye neye derler?” Kazan der: “Oğul onun için düşman derler ki biz onlara yetişsek öldürürüz, onlar bize yetişse öldürür.” dedi. Uruz der: “Baba içinde bey yiğitleri öldürseler kan sorarlar mı, davalarlar mı?” Kazan der: “Oğul bin Kâfir öldürsen kimse senden kan dâvalamaz, amma azgın dinli kâfirdir, güzel yerde rast geldi, fakat bana sen kötü yerde ayak bağı oldun oğul.” dedi. Uruz burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

    Uruz der:

    Beri gel ağam Kazan
    Kalkıp da yerimden
    Büyük cins atımı saklardım bugün için
    Günü geldi
    Akmeydanda koşturayım senin için
    Alaca ejder sivrisi mızrağımı saklardım bugün için
    Günü geldi
    Kaba karın geniş göğüste oynatayım senin için
    Kara çelik öz kılıcımı saklardım bugün için
    Günü geldi
    Pis dinli kâfir başını kestireyim senin için
    Yapısı pek demir elbisemi saklardım bugün için
    Günü geldi
    Yen yakalar diktireyim senin için
    Başımdan sağlam miğferler saklardım bugün için
    Günü geldi
    Kaba topuz altında deldireyim senin için
    Kırk yiğidimi saklardım bugün için
    Günü geldi
    Kâfirin başını kestireyim senin için
    Aslan adımı saklardım bugün için
    Günü geldi
    Yaka tutup kâfir ile uğraşayım senin için
    Ağız dilden birkaç kelime haber bana
    Kara başım kurban olsun ağam sana

    dedi. Kazan burada söylemiş, görelin hanım ne söylemiş:

    Kazan der:

    Oğul oğul ay oğul
    Benim ünümü anla sözümü dinle
    O kâfirin üçünü alıp birini aşırmaz okçusu olur
    Hay demeden başlar kesen cellâdı olur
    İnsan etini yahni kılan aşçısı olur
    Sen varacak kâfir değil
    Kalkarak yerimden ben doğrulayım
    Yağız al atın beline ben bineyim
    Gelen kâfir benimdir ben varayım
    Kara çelik öz kılıcımı çalayım
    Azgın dinli kâfirdir başlarını keseyim
    Döne döne savaşayım döne döne çekişeyim
    Kılıç çalıp baş kestiğimi gör de öğren
    Kara başına düşünce lâzım olur

    dedi. Uruz burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

    Der:

    A bey baba işitiyorum
    Amma Arafatta erkek kuzu kurban için
    Baba oğul kazanır ad için
    Oğul da kılıç kuşanır baba gayreti için
    Benin de başım kurban olsun senin için

    dedi. Kazan burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

    Kazan der:

    Oğul oğul ay oğul
    Düşmana girip baş kesmedin
    Adam öldürüp kan dökmedin
    Elâ gözlü kırk yiğidi beraberine al
    Göğsü güzel koca dağlar başına çık
    Benim savaştığımı benim dövüştüğümü
    Benim çekiştiğimi benim kılıçlaştığımı
    Gör de öğren ve hem bizim için pusuya yat oğul

    dedi. Uruz babasının sözünü kırmadı, çekilip geri döndü. Yerden yüce dağlar başına arkadaşlarını alıp çıktı. O zamanda oğul baba sözünü iki eylemezdi, iki eylese o oğlanı kabul eylemezlerdi. Uruz geniş yakadan mızrağını sapladı durdu.

    Kazan Bey gördü ki kâfir çok yaklaştı. Atından indi, arı sudan abdest aldı, ak alnını yere koydu, iki rekât namaz kıldı. Adı güzel Muhammed’i yâda getirdi, kara dinli kâfire göz karattı, haykırdı, at sürdü karşı vardı, kılıç vurdu. Gümbür gümbür davullar dövüldü, burması altın tunç borular çalındı. O gün kahraman bey yiğitler döne döne savaştı. O gün kara çelik öz kılıçlar çalındı. O gün kargı dili kayın oklar atıldı, alaca ejder sivri mızraklar batırıldı. O gün namertler kalleşler sapa yer gözetti. O gün baka baka Kazan oğlu Uruz aşka geldi, der:

    Beri gelin kırk arkadaşım
    Size kurban olsun benim başım

    Görüyor musunuz babam Kazan baş kesti, kan döktü, oğlan çocuk yalnız yemek yemeğe gelmez dedi. Babam bu kâfirleri esirgemiş gibi. Beni seven yiğitlerim ne duruyorsunuz, kâfirin bir ucuna at tepelim.” dedi.

    Kara koç atını oynattı Uruz, kâfirin sağına at tepti. Sağlı sollu kâfiri bir güzel dağıttı. Sanki dar yolda dolu düştü veya kara kazın içine şahin girdi. Kâfirin kanadını bastı dağıttı. Azgın dinli kâfir bunaldı. Oka girdi kovalanan kimse.

    Oğlanın büyük cins atını kovaladılar. At yıkıldı. Kâfirler Uruz’un üzerine üşüştü. Uruz’un kırk yiğidi attan indi, alaca kalkan bağını kısarak düğümlediler, kılıç sıyırdılar, Uruz’un üzerine çok savaştılar. Kalabalık korkutur, derin olsa batırır. Yayanın ümidi olmaz. Sağını solunu Uruz’un çevirdiler. Kırk yiğidini şehit ettiler. Oğlanın üzerine düştüler tuttular. Pazusundan ak ellerini bağladılar. Yüzü üzerine atarak sürüklediler. Ak etinden kan çıkıncaya kadar dövdüler. Baba diye ağlattılar, ana diye bağırttılar. Eli bağlı boynu bağlı, yüzü üzerine atıp yürüyü verdiler.

    Uruz esir oldu. Kazan’ın haberi yok. Öyle sandı ki düşman yenildi. Atın gemini çevirdi geri döndü. Geldi, oğlunu bıraktığı yerde bulamadı. “A beyler oğlan nereye gitmiş olabilir?” dedi. Beyler der: “Oğlan kuş yürekli (korkak) olur, kaçıp anasına gitmiştir.” dediler. Kazan karardı, döndü der: “Beyler Tanrı bize hayırsız oğul vermiş, varayım onu anasının yanından alayım, kılıç ile paralayayım, altı bölük edeyim altı yolun ayırımında bırakayım, bir daha kimse yaban yerde arkadaş koyup kaçmasın.” dedi. Ve yağız al atını ökçeledi yola girdi.

    Evine geldi. Han kızı boyu uzun Burla Hatun Kazan’ın geldiğini işitti, attan aygır, deveden erkek deve, koyundan koç kestirdi. “Oğlancığımın ilk avıdır, kanlı Oğuz beylerini davet edeyim.” dedi. Han kızı gördü ki Kazan geliyor, toparlanıp yerinden kalktı. Samur cübbesini üzerine aldı. Kazan’a karşı geldi. Göz kapağını kaldırdı Kazan’ın yüzüne doğru baktı, sağ ile soluna göz gezdirdi, oğlancığını, Uruz’u görmedi. Kara bağrı sarsıldı, bütün yüreği oynadı, kara süzme gözleri kan yaş doldu. Kazan’a söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

    Der:

    Beri gel Salur beyi Salur güzelliği
    Başımın bahtı evimin tahtı
    Han babamın güveyisi
    Kadın anamın sevgisi
    Babamın anamın verdiği
    Göz açıp da gördüğüm
    Gönül verip sevdiğim
    Bey yiğidim Kazan
    Kalkarak yerinden doğruldun
    Oğlun ile yelesi kara cins atına sıçrayıp bindin
    Göğsü güzel koca dağlar önüne ava çıktın
    Boynu uzun büyük geyiğini tutup yıktın
    Semiz etini yüklettin geri döndün
    İki vardır bir gelirsin yavrum hani
    Karanlık gecede bulduğum oğlum hani
    Bir beyim görünmez bağrım yanar
    Asılan kayalardan Kazan oğlan uçurdun mu
    Talı Sazın aslanına yedirdin mi
    Yoksa kara dinli kâfire uğrattın mı
    Ak ellerini kollarından bağlattın mı
    Kâfirin önünce yürüttün mü
    Dili damağı kuruyup dört yanına baktırdın mı

    Kara gözden acı yaşını döktürdün mü
    Kadın ana bey baba diye bağırttın mı

    dedi. Gene söylemiş:

    Der:

    Oğul oğul ay oğul
    Mürüvvetim oğul
    Karşı yatan kara dağımın yükseği oğul
    Karanlıklı gözlerimin aydını oğul
    Sam yelleri esmeden Kazan kulağım çınlıyor
    Sarımsak otunu yemeden Kazan içim yanıyor
    Sarı yılan sokmadan akça tenim kalkıp şişiyor
    Kurumuşça göğsümde sütüm oynuyor
    Yalnızca oğlum görünmüyor bağrım yanıyor
    Yalnız oğul haberini Kazan söyle bana
    Söylemez olursan yana yakıla beddua ederim Kazan sana

    dedi. Anası bir deyiş daha söyledi, der:

    Kargı mızrak oynatanlar vardı
    Altın mızrak oynatana yârap noldu
    Kara koç ata binenler vardı geldi
    Büyük cins atlı bir oğula yârap noldu
    Hizmetkâr geldi nâip geldi
    Yalnız bir oğula yârap noldu
    Yalnız oğul haberini Kazan söyle bana
    Söylemez olursan yana yana beddua ederim a Kazan sana

    dedi. Bir daha söylemiş:

    Kuru kuru çaylara su akıttım
    Kara elbiseli dervişlere adak verdim
    Yanıma doğru baktığımda komşuma iyi baktım
    Umanına bekleyenine yemek yedirdim
    Aç görsem doyurdum çıplak görsem donattım
    Dilek ile bir oğlu zorla buldum
    Yalnız oğul haberini a Kazan söyle bana
    Söylemez olursan yana yakıla beddua ederim Kazan sana

    dedi. Bir daha söylemiş:

    Karşı yatan kara dağdan
    Bir oğul uçurdunsa söyle bana
    Kazma ile yıktırayım
    Taşkın akan koşan sudan
    Bir oğul uçurdunsa söyle bana
    Damarlarını tıkatayım
    Azgın dinli kâfirlere
    Bir oğul tutturdunsa söyle bana
    Han babamın yanına ben varayım
    Ağır asker bol hazine alayım
    Paralanıp cins atımdan inmeyince
    Yenim ile alaca kanımı silmeyince
    Kol but olup yer yüzüne düşmeyince
    Yalnız oğul haberini almayınca
    Kâfir yollarından dönmeyeyim

    dedi.

    Yoksa a Kazan ayağımdan çizmeyi atayım mı
    Kara tırnak ak yüzüme çalayım mı
    Güz elması gibi al yanaklarımı yırtayım mı
    Çemberime alca kanımı dökeyim mi
    Ağır feryat senin yurduna salayım mı
    Oğul oğul diyerek bağırayım mı
    Develerden kızıl deve buradan geçti
    Yavruları buradan bağırıp beraber geçti
    Deve yavrucuğumu aldırmışım bağırayım mı
    Kara koç atlardan cins at buradan geçti
    Taycığı kişneyip beraber geçti
    Taycığımı aldırmışım kişneyeyim mi
    Ağıllardan akça koyun buradan geçti
    Kuzucağı meleşip beraber geçti
    Kuzucağımı aldırmışım meleyeyim mi
    Oğul oğul diye bağırayım mı

    dedi. Bir daha söylemiş:

    Kalkıp yerimden doğrulayım diyordum
    Yelesi kara cins atıma bineyim diyordum
    Elâ gözlü gelin alayım diyordum
    Kara yerde ak otağlar dikeyim diyordum
    Yürüyüp oğlu ulu gelin odasına geçireyim diyordum
    Murat ile maksuda erdireyim diyordum
    Murada erdirmedin beni
    Kara başımın bedduası tutsun Kazan seni
    Bir beyim görünmüyor bağrım yanıyor
    Neyledin söyle bana
    Söylemez olursan yana yakıla beddua ederim Kazan sana

    dedi.

    Anası oğlanın böyle diyince Kazan’ın aklı başından gitti, kara bağrı sarsıldı, bütün yüreği oynadı, karanlıklı gözleri kan yaş doldu. Der: “Güzelim, oğul gelse senden mi sorardım, korkma kaygılanma, avdadır, avda kalan oğul için kaygılanma, yedi gün ban Kazan’a mühlet ver, yerde ise oğlu çıkarayım, gökte ise indireyim, bulursam buldum, bulmaz isem Tanrı verdi Tanrı aldı neyleyeyim, gelip kara feryadı seninle beraber eyleyeyim.” dedi. Han kızı der: “Kazan oğlanın avda olduğunu şundan bileyim ki yorgun atınla, körelmiş mızrağınla ardına düşesin.” dedi.

    Kazan geri döndü, geldiği yolu takip edip koşturdu, geceyi gündüze kattı. Anası duymadan el altından buyurdu: “Doksan tümen genç Oğuz ardımca gelsin, oğlan esirdir beyler bilsin.” dedi.

    O yere geldi ki düşman yenilmişti. Gördü oğlunun elâ gözlü kırk yiğidi öldürülmüş, büyük cins atı oğlanın oklanmış yatıyor. Ceset arasında oğlancığının cesedini bulmadı, altınlıca kamçısını buldu. İyice bildi ki oğlu kâfire esirdir.

    Ağladı.

    Kara dağımın yükseği oğul
    Kanlı suyumun taşkını oğul
    İhtiyarlık vaktinde aldırdığım yalnız oğul

    dedi. Bağırdı: Kâfirin izini izledi.

    Kanlı Kara Derbent’te kâfir de konmuştu. Oğlana kara çoban keçesi giydirmişlerdi, kapı eşiği üzerinde çaprazlama bırakmışlardı. Giren basıyor, çıkan basıyordu. “Eski düşman tatar oğlu elimize girmişken ceza ile öldürelim” diyerek kapı eşiği üzerinde çaprazlama koymuşlardı.

    Bu sırada Han Kazan yetişti. Yağız al atını oynattı. Kâfir, Kazan’ın geldiğini gördü, ürktü. Kimi atına biniyor, kimi zırh giyiyor. Oğlan başını kaldırdı, der: “Bre kâfir ne haldir?” Kâfir der: “Baban geldi, tutalım diyoruz.” Oğlan der:

    Aman bre kâfir aman
    Tanrının birliğine yoktur güman (şüphe)

    Kâfirler oğlana aman verdiler, elini çözdüler, gözünü açtılar. Babasına oğlan karşı geldi. Söyler, görelim hanım ne söylemiş:

    Uruz der:

    Beri gel a bey baba
    Nerden bildin benim esir olduğumu
    Ak ellerimin ardına bağlandığını
    Kıl sicimin ak boynuma takıldığını
    Kara gözlü yiğitlerimin öldürüldüğünü
    Sen gelmeden baba, kâfirler konuştular
    Yağız al atlı Kazan’ı tutun
    Pazusunda ak ellerini bağlayın
    Birdenbire güzel başını kesin
    Alca kanını yer yüzüne dökün
    Oğlu ile ikisini bir yerde öldürün
    Ocağını söndürün diye söyleştiler
    Hanım baba korkarım
    Koştururken yağız al atını kaydırasın
    Savaştığın vakit kendini tutturasın
    Birdenbire güzel başını kestiresin
    Ak bürçekli anam oğul derken
    Başımın bahtı Kazan diye ağlatasın
    Çekilerek baba geri dön
    Altın otağına sürüp var
    İhtiyarcık olmuş anama ümit ol
    Kara gözlü kız kardeşimi ağlatma
    İhtiyarcık olmuş anamı sızlatma
    Oğul için baba ölmek ayıp olur
    Yaradan hakkı için baba
    Geriye dön eve var
    İhtiyarcık anam karşı gelse
    Beni sana sorsa
    Baba doğru haber ver
    Gördüm senin oğlun esir de
    Pazusundan ak elleri bağlı de
    Kara kıldan sicim boynuna takılı de
    Kara domuz damında yatıyor de
    Kıl çoban keçesi boyuncuğunu sürtüyor de
    Ağır ayak bağı topukçuğunu vuruyor de
    Yanmış arpa ekmeği acı soğan övünü de
    Benim anam benim için kaygılanmasın
    Bir ay baksın
    Bir ayda varmazsam iki ay baksın
    İki ayda varmazsam üç ay baksın
    Üç ayda varmazsam öldüğümü o vakit bilsin
    Aygır atımı boğazlayıp aşımı versin
    El kızı helâllime izin versin
    Bana sakladığı gelin odasına başkası girsin
    Anam benim için mavi giyip kara sarınsın
    Kudretli Oğuz ilinde yasımı tutsun
    Benim başım senin yoluna kurban olsun
    Geri dön baba

    dedi. Oğlan bir daha söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

    Karşı yatan kara dağlar esen olsa el yaylar
    Kanlı kanlı sular esen olsa coşup taşar
    Kara koç atlar esen olsa tay doğurur
    Develerde kızıl deve esen olsa yavru verir
    Ağıllarda akça koyun esen olsa kuzu verir
    Bey erenler esen olsa oğul doğar
    Sen esen ol anam esen olsun
    Benden daha iyi Kadir size oğul versin
    Ak sütünü anam bana helâl eylesin
    Savaşma çekilip dön baba geri

    dedi. Han Kazan burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

    Der:

    Oğul oğul ay oğul
    Karşı yatan kara dağımın yükseği oğul
    Güçlü belimin kuvveti canım oğul
    Karanlıklı gözlerimin aydını oğul
    Şafak vakti yerimden kalktığım senin için
    Yağız al atımı yormuşum senin için
    Ak giyimime kir eklendi senin için
    Benim başım kurban olsun canım oğul senin için
    Sen gideli ağlamam gökte iken yere indi
    Gümbür gümbür davullar dövülmedi
    Ağır ulu divanım toplanmadı
    Seni bilen bey oğulları ak çıkardı kara giydi
    İhtiyarcık anan kan yaş döktü
    Ak sakallı baban dertli oldu
    Dönerek oğul buradan eve varsam
    Akça yüzlü anan karşı gelip oğul dese
    Ak elleri ardına bağlı diyeyim mi
    Ak boynunda kıl urgan takılı diyeyim mi
    Benim namusum nereye varır oğul
    Kıl çoban keçesi boyuncuğunu sürtüyor diyeyim mi
    Ağır ayak bağı topukçuğunu vuruyor diyeyim
    Arpa ekmeği acı soğan övüncüğü diyeyim mi

    Kazan gene der:

    Karşı yatan kara dağlar ihtiyarlasa
    Otu bitmez el yaylamaz
    Akıntılı güzel sular ihtiyarlasa coşup taşmaz
    Develer ihtiyarlasa yavru vermez
    Kara koç atlar ihtiyarlasa tay vermez
    Er yiğitler ihtiyarlasa oğlu doğmaz
    Baban yaşlı anan yaşlı
    Senden daha iyi Kadir bize oğul vermez
    Verse dahi senin yerini tutamaz
    Asumanlı gökte kara bulut olup
    Kâfirin üzerine gürleyeyim
    Ak yıldırım olup şakıyayım
    Kâfiri kamış gibi ateş olup yandırayım
    Dokuzunu bir yerine saydırayım
    Vuruşmayla dövüşmeyle alemi doldurayım
    Yaradan Allah’tan medet

    dedi. Yağız al atından indi. Akıp giden arı sudan abdest aldı. Ak alnını yere kodu, namaz kıldı. Ağladı, Kadir Tanrı’dan dilek diledi, yüzünü yere sürdü.

    Muhammed’e salâvat getirdi, deve gibi bağırdı, arslan gibi kükredi, nara atıp haykırdı, yapayalnız kâfire at tepti, kılıç vurdu. Döne döne bir zaman güzel savaş eyledi. “Kâfiri bastırayım.” dedi, bastıramadı. Bir saatte kâfire üç kere at tepti. Birden göz kapağına kılıç dokundu. Kara kanı şırıldadı gözüne indi. Kendisini sarp yerlere attı. Görelim şimdi Yaradan neyledi?

    Meğer hanım uzun Burla Hatun oğlancığını andı, kararı kalmadı. Kırk ince belli kız çocuğu ile kara aygırını çektirdi, sıçrayıp bindi, kara kılıcını kuşandı. “Başımın tacı Kazan gelmedi.” diye izini izledi gitti.

    Gele gele Kazan’a yakın geldi. Kazan helâllisini tanımadı. Han kızının üzerine geldi, der:

    Kara aygırın gemini bana çek yiğit
    Dikkat edip yüzüme bak yiğit
    Altındaki kara aygırı bana ver yiğit
    Elindeki sivri mızrağını
    Yanındaki mavi çeliğini bana ver yiğit
    Bu günümde ümit ol bana
    Kale ülke vereyim sana

    dedi. Hatun der:

    Karşıma geçip yiğit benim ne bağırıyorsun
    Geçmiş benim günümü ne hatırlatıyorsun
    Kalkarak yerinden doğrulan Kazan
    Kara gözlü atın beGölgeli koca ağacımı kesen Kazan
    line binen Kazan
    Hücum edip kara dağımı yıkan Kazan
    Bıçak alıp kanatlarımı kıran Kazan
    Yalnızca oğlum Uruz’a kıyan Kazan
    At üstünde beklemeyip koşturan Kazan
    Senin belin ölmüş
    Üzengiyi toplamayan dizin ölmüş
    Han kızı helâllini tanımayan gözün ölmüş
    Bunalmışsın sana nolmuş
    Çal kılıcını yetiştim Kazan

    dedi. Bu sırada Oğuz yiğitleri bir bir yetişti. Görelim hanım kimler yetişti:

    Kara Dere ağzında Kadir veren, kara boğa derisinden beşiğinin örtüsü olan, hiddeti tutunca kara taşı kül eyleyen, kara bıyığını yedi yerde ensesinde düğümleyen, Kazan’ın kardeşi Kara Göne dört nala yetişti. “Çal kılıcını kardeş Kazan, yetiştim” dedi.

    Onun ardınca görelim kimler yetişti: Demir Kapı Derbendi’ndeki demir kapıyı kapıp alan, altmış tutam alaca mızrağının ucunda er böğürten, Kazan gibi pehlivanı bir savaşta üç kerre atından yıkan, Kıyan Selçük oğlu Deli Dundar dört nala yetişti. “Çal kılıcını ağam Kazan, yetiştim” dedi.

    Onun ardınca görelim hanım kimler yetişti: Varıp destursuzca Bayıdır Han’ın düşmanını bastıran, altmış bin kâfire kan kusturan, Gaflet Koca oğlu Şîr Şemseddin dört nala yetişti. “Çal kılıcını ağam Kazan, yetiştim” dedi.

    Onun ardınca görelim kimler yetişti: Parasarın Bayburt Hisarı’ndan fırlayıp uçan, apalaca gelin odasına karşı gelen, Kudretli Oğuz imrenileni, Kazan Bey’in inançlısı ( aslı inak, maiyetteki en inanılan kimse, bir maiyet ünvanı), boz aygırlı Beyrek dört nala yetişti. “Çal kılıcını ağam Kazan, yetiştim” dedi.

    Onun ardınca hanım görelim kimler yetişti: Dönüp baksa çalımlı, kartal hünerli, süslü eklem kuşaklı, kulağı altın küpeli, kudretli Oğuz beylerini bir bir attan yıkan, Kazılık Koca oğlu Bey Yigenek dört nala yetişti. “Çal kılıcını ağam Kazan, yetiştim” dedi.

    Onun ardınca görelim kimler yetişti: Yirmi dört boyunu okşayan Deli Dundar yetişti. Onun ardınca bin kavim başları Düger yetişti. Onun ardınca bin Bügdüz başları Emen yetişti. Onun ardınca ihtiyar başları Aruz yetişti. Saymakla Oğuz beyleri tükense olmaz, Kazan’ın beyleri hep yetişti, başına toplandı.

    Arı sudan abdest aldılar, iki rekât namaz kıldılar. Adı güzel Muhammed’e salâvat getirdiler. Teklifsizce kâfire at sürdüler, kılıç vurdular. O gün ciğerinde olan er yiğitler belirdi. O gün nâmertler sapa yer gözetti. Bir kıyamet savaş oldu, meydan dolu baş oldu. Kıyametin bir günü oldu. Bey hizmetkârdan, hizmetkâr beyden ayrıldı. Dış Oğuz beyleri ile Dundar sağa at tepti. Kahraman yiğitleri ile Kara Budak sola at tepti. Kazan kendisi merkeze at tepti. Tekür ile Şökli Melik’e havale oldu, böğürterek attan yere yıktı, alca kanını yer yüzüne döktü. Sağ tarafta Kara Tüken Melik’e Dundar karşı geldi, kılıçladı yere yıktı. Sol tarafta Buğacık Melik’e Kara Budak karşı geldi, mızraklayıp yere yıktı, kıpırdatmadan başını kesti. Boyu uzun Burla Hatun kara tuğunu kâfirin kılıçladı yere düşürdü. Tekür yenildi. Kâfir kaçtı. Derelerde kâfire kırgın girdi. On beş bin kâfir, kimisi öldürüldü, kimisi tutuldu.

    Kazan oğlunun üzerine geldi. İndi, elini çözdü. Kucaklaşıp baba ile oğul görüştü. Üç yüz yiğit Oğuz’dan şehit oldu. Kazan oğlancığını kurtardı, geri döndü. Gaza mübarek oldu. Oğuz beyleri ganimet aldı.

    Akça Kale Sürmeli’ye gelip Kazan kırk otağ diktirdi. Yedi gün yedi gece yeme içme oldu. Kırk evli kul ile kırk cariyeyi oğlunun başına çevirdi, âzât eyledi. Kahraman yiğitlere kale ülke verdi, cübbe çuha verdi. Dedem Korkut gelerek neşeli havalar çaldı, bu Oğuzname’yi düzdü koştu, böyle dedi.

    Şimdi hani dediğim bey erenler
    Dünya benim diyenler
    Ecel aldı yer gizledi
    Fâni dünya kime kaldı
    Gelimli gidimli dünya
    Ahir son ucu ölümlü dünya

    Dua edeyim hanım: Karlı kara dağların yıkılmasın. Gölgeli kaba ağacın kesilmesin. Taşkın akan güzel suyun kurumasın. Kanatlarının ucu kırılmasın. Kadir seni nâmerde muhtaç etmesin. Koşarken ak boz atın sendelemesin. Vuruşunca kara çelik öz kılıcın çentilmesin. Allah’ın verdiği ümidin kesilmesin. Âhir sonu arı imandan ayırmasın. Ak alnında beş kelime dua kıldık, kabul olsun. Derlesin toplasın günahınızı adı güzel Muhammed’e bağışlasın hanım hey!...


    Dede Korkut Hikayeleri

    Hiç yorum yok:

    Yorum Gönder

    -> "Anonim" seçeneğiyle isim vermeden yorum yazılabilir.
    -> "Adı/URL" seçeneğiyle sadece isim verilerek de yorum eklenebilir.
    -> Yorum yazarken anlaşılır olmaya ve Türkçe yazım kurallarına uymaya çalışınız!

    loading...

    Uyarı

    Bu sitedeki içerikler tanı ve tedavi amaçlı değil, tamamen bilgilenme ve sağlıklı kalma konusunda tavsiye amaçlıdır. Burdaki bilgilerin tanı ve tedavi amaçlı kullanılmasından doğacak sonuçlardan sitemiz sorumlu tutulamaz. Sağlık ile ilgili bir probleminiz olması durumunda bir doktora başvurmalısınız.


    Bilgitc.blogspot.com makale ve sağlık yazılarınızın telif hakkını gözetmektedir. Eğer yazınızın bu sayfada yer almasını istemiyorsanız veya belirli bir kaynağa yönlendirilmesini istiyorsanız lütfen bu linke tıklayarak bizimle temasa geçin

    İletişim Formu

    Ad

    E-posta *

    Mesaj *